Milli güç: Bir milletin hedeflerini gerçekleştirmek için, sahip olduğu ve kullanacağı siyasi, askeri, ekonomik, nüfus kapasitelerinin bir araya gelmesiyle hâsıl olan yetenektir. Her ülkenin milli gücü, içinde bulunduğu şartlara ve güç kullanılması düşünülen devletin gücüne göre değişir.
Genellikle milli gücü, tarihi nedenlerle ve askeri gücü ilişkilendirerek bir yargıya varırız. Çünkü savaş, devletlerarası alanlarda gücün en yüksek düzeyde kullanılma hâlidir. Hâlbuki gücün bir unsuru tek başına milli gücün oluşmasına yetmez.
Daha somutlaştırırsak, Nijerya büyük bir nüfusa, BAE petrol zenginidir. Norveç ordusu, bu ülkelere göre daha güçlüdür. Ama bu ülkelerin hiçbiri milli güçleri yüksek değiller.
Bu bakımdan milli gücü oluşturan bütün unsurların kapasiteleri ile bu unsurların karşılıklı etkileşimi sonucu ortaya çıkan karma bir hâsıladır. Her bir unsur diğerlerinin oluşumunu, değerini ve niteliğini etkiler.
Milli güç unsurların hepsinin motoru durumunda olan ekonomidir. Zira ekonomisi zayıf bir ülkenin güçlü bir orduya sahip olması zordur. Ordusunun temel teknolojik ihtiyaçlarını üretemeyen ordu güçlü değildir. Teknoloji büyük ölçüde ekonomiye dayanır ama ekonomiyi daha da büyütür.
Dünya çok kutuplu sisteminin oluşum sürecinin sancılarını yaşıyor. Yeni bloklaşmalar var. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Eski algılarla yeni gelişmeleri anlamak zordur. En çok hukuktan bahseden ülkeler teröre en çok destek veren ülkelerdir.
Özellikle batılı ülkeler, bir taraftan terörizm, biyolojik silahların yayılması ve bu silahların devlet dışı aktörlerin eline geçme ihtimalinin oluşturduğu tehditten bahsediyorlar. Diğer taraftan istikrarı bozmak için her türlü filim fırıldaklığı çeviriyorlar.
PKK terör örgütünün üst düzey isimlerinden biri olan Duran Kalkan, bir siteye verdiği mülakata: ‘’Avrupa’da ateşkes zemini bulamadığını’’ itiraf etikten sonra şöyle demişti: ‘’Ateşkes ilan etmeyecek, savaşı sürdüreceksiniz diye bize defalarca dayatmalarda bulunuldu. Bu dayatma açık oldu-gizli oldu. Sözle oldu-fiiliyatla oldu ama bize dayatılan çatışmaydı, çözümsüzlüktü.’’
Bundan daha açık bir itiraf olabilir mi? Yani PKK’nın bir taşeron örgüt olduğunu, Kürtlerle hiçbir alakasının olmadığının en güzel kanıtıdır bu. Terör örgütünün siyasi uzantısı olan HDP’ye sempati duyan bazı insanlara anlatamadığımızı PKK yöneticisinin kendisi anlatmış oldu.
Daha önce bu açıklıkta bir itiraf olmuş muydu? Gerçekten bilmiyorum. Aynı mülakatın devamında bakınız ne diyor terörist başı: ‘’Biz hiçbir devletten bir çözüm projesi görmedik. Tam tersine bizimle ilişki kurdular, niyetimizi öğrendiler; eğer niyetimiz çözümden yanaysa onu boşa çıkartmak için saldırıda bulundular’’ PKK’nın bir taşeron örgüt olduğunu daha nasıl itiraf etsin terörist başı?
Sonuç
Türkiye, topraklarıyla birlikte denizlerine sahip çıktığı için terör örgütlerinin hedefi olmaktaydı. Ancak Türkiye’nin son yıllarda teröre karşı verdiği amansız mücadele neticesinde PKK’nın etkisini büyük ölçüde kırdı. Sömürgeciler bu defa Yunanistan’ı sahaya sürdüler.
Sömürgeciler bunu ilk kez yapmıyor. Yunanistan ve terör örgütleri kendi başlarına bir güçleri yoktur. Bunlar sadece sömürgecilerin taşeron olarak kullandığı eylem araçlarıdır. Türkiye, bu tür asimetrik savaş taktiklerine karşı, milli güç unsurlarını daha da geliştirmek zorundadır. Mesele ciddi ve derindir.
Hiç yorum yapılmamış
1655 kez izlendi
722 kez izlendi
486 kez izlendi
564 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.