Gerek ‘’Arap Baharından’’ önce gerekse sonrasında olsun ‘’Ortadoğu’’ halkları, mümkün olan en kötüyü yaşamaktadırlar. Zira öncesinde Tunuslu bir gencin kendini ateşe vermesiyle tüm bölge hareketlenmiş, sonrasında birçok ülke, tarihin gördüğü en etraflı istibdat ve yıkım sürecine şahit olmuştur.
Çok uluslu istihbaratların yönlendirmesi altında, yerli elitlerin ve küresel şirketlerin paylaştığı petrol rantları sadece zenginliği değil, aynı zamanda halkların özgürlük taleplerini de elinden almıştır. Bunun tek bir istisnası vardı o da Tunus’tu.
Tunus’un istisna olmasında, Nahda Hareketi’nin lideri Raşit Gannuşi’nin basiretli tutumu belirleyici olmuştu. Gannuşi, ülkesinin birlik ve bütünlüğünü kendi siyasi çıkarının üstünde görmüş, seçimde birinci parti olduğu hâlde, iktidarı liberallerle paylaşarak uzlaşmanın çok güzel bir örneğini göstermişti.
Tunus’un demokratikleşme sürecinde ortaya koyduğu başarı, hem küresel güçleri hem de onların bölgedeki işbirlikçilerini tedirgin ediyordu. Çünkü Tunus’un demokratikleşmesi, siyasi istikrarı sağlayacaktı. Siyasi istikrar da ekonomik refahı ve güvenliği getirecekti. Böylece Tunus örnek bir ülke olacaktı.
Tunus’un örnek bir ülke olmasından tedirgin olan harici ve dâhili güçler, Korona Virüsün neden olduğu ekonomik sıkıntıları fırsat bilerek ülkede siyasi kargaşa çıkartmak için döğmeye bastıkları anlaşılıyor. Zira Tunus’ta, fiyatların makul bir seviyede kalmaması, zaten asgari düzeyde bulunan sosyal hizmetlerin dibe vurmasına neden oldu.
Sağlık ve ekonomi alanında yaşanan sıkıntılar, hükümete karşı kitlesel çapta protestolara, ardından Devlet Başkanı Kays Said’in Meclis dâhil tüm kurumları askıya aldığını ve kendisinin atayacağı bir başbakanla yürütmeyi devralacağını duyurdu. Bütün bu gelişmeler Tunus’un geleceği hakkında bir takım endişelere neden oldu.
Sonuç
Gelecek belirsizliklerle dolu olduğu için olayları sıcağı sıcağına çözümlemek ve nereye varacağını kesin olarak bilmek kolay değildir. Fakat Kesin bildiğimiz bir şey var ki o da: Bugün Tunus’ta ‘’ hürriyet’’ mücadelesi henüz ilkbaharında ancak İsrail’in güdümündeki ‘’hürriyet’’ karşıtları diktatör rejimler ve onların ardındaki bütün sömürgeci güçler iş başında.
Tunus’taki gelişmeleri, olguları, mevcut bütün nesnel verileri yakından inceledikten sonra, aklıselimle değerlendirmek gerekir. Bazen olayların perde arkasındaki gerçeklik zannettiğimizden farklı olabileceği unutulmamalıdır.
Tunus Cumhurbaşkanının aldığı kararlar ‘’darbe’’ gibi görünse de Türkiye, uzun vadede iki ülke ilişkilerinin geleceğini göz önünde bulundurarak hareket etmelidir. Belirli bir tanımda karar kılmak konusunda aceleci davranmamalıdır. Ayrıca çok denklemli hareketlerin nihai sonuçlarına dair yapabileceğimiz öngörüler, hareketlerin unsurları hakkındaki sınırlı bilgimiz bizi yanıltabilir.
Tunus’ta olup bitenleri, Kuzey Afrika’nın tamamına ve Akdeniz’i kapsayan daha geniş bir coğrafyaya odaklanarak değerlendirmeliyiz. Tunus’a müdahil olan aktörleri, mevcut siyasi ve ekonomik verileri, jeopolitik konumuyla birlikte değerlendirmek gerekir. Bu üç boyutu kapsayan bütüncül bir okuma ile ancak ‘’Tunus’ta neler oluyor?’’ Sorusuna cevap arayabiliriz diye düşünüyorum.
Seslimakale.com.tr
Hiç yorum yapılmamış
1654 kez izlendi
722 kez izlendi
486 kez izlendi
564 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.