“Erdoğan haklı ve ABD’nin artık böyle davranması gerekiyor.”
Altında tehditkâr bir üslup olsa da bir gerçeğin kabulüdür bu. Türkiye, eski Türkiye değildir. Bizdeki malum çevreler görmemekte dirense de ABD durumun farkında. Dışişleri Bakan Yardımcıları, Financial Times’taki yazısında aynen şöyle diyor:
“Artık, Türkiye’yi yakın ve güvenilir bir müttefik olarak değil, kendi değerleri ve öncelikleri olan bir Ortadoğu ülkesi olarak görme zamanı geldi.”
“Ortadoğu ülkesi” ifadesine takılıp kalmazsak eğer, güzel bir tespit bu. Evet, Türkiye’nin değerleri ve kendi öncelikleri var. Son dönemde bunları korumak için de ciddi bir çaba gösteriyor.
Gerilimin ana kaynağı bu! Türkiye, artık ABD’nin dümen suyunda giden bir ülke değil. Bu gerçek Washington’ı alabildiğine çıldırtıyor. Türkiye’ye ayar vermeye çalıştıkça ve baskılama yaptıkça da gerilim ortaya çıkıyor.
***
Biz geçmişte de ABD ile gerilimli dönemler yaşadık…
5 Haziran 1964’te tarihi Johnson Mektubu geldi Türkiye’ye. Ağır ifadelerle dolu, tehditkâr ve küstahça kaleme alınmıştı.
Muhatabı, Rumların katliamlara girişmesi sonucu Kıbrıs’a müdahaleye hazırlanan İnönü Hükümeti’ydi. 2 Haziran 1964’te, MGK’da Kıbrıs’a müdahale için Hükümet’e tavsiye kararı alınmasından 3 gün sonra geldi. ABD Başkanı Jonhson, “yapamazsınız” diyor ve sıralıyordu:
“Benim verdiğim silahları kullanamazsınız. Askeri yardımları keseriz. Sovyetler’e karşı NATO’nun koruma kalkanını kaldırırız…”
Bu mektup üzerine Türkiye o harekâtı yapamadı.
Bıçağın kemiğe dayanması üzerine, Türkiye garantörlük hakkını kullandı ve 1974’te gecikmeli olarak Kıbrıs Çıkarması’nı gerçekleştirdi. Amerika, 1971’de Nihat Erim Hükümeti tarafından konulan haşhaş ekim yasağını kaldıran Ecevit’e zaten diş biliyordu. Kıbrıs Harekatı tuzu biberi oldu. 5 Haziran 1975’te, ABD Kongresi Türkiye’ye silah ambargosu kararı aldı. Türk-ABDilişkileri alabildiğine gerildi.
Bu iki örnek de gösteriyor ki…
Türkiye ne zaman milli menfaatlerini korumak için adım attı, karşısında Amerika’yı buldu. Bugün de yine aynı sıkıntı yaşanıyor. Çünkü, ABD karşısında güdümlü NATO üyesi bir Türkiyeistiyor.
Amerika’nın huyu bu: Hep “önce ben” diyor. “Benim menfaatlerim” diye dayatıyor. Sesinizi çıkartmazsanız ne âlâ. “Ama benim de menfaatlerim var” dediğiniz zaman da işte böyle sıkıntılar yaşanıyor.
***
Bizdeki malum güruh da yaşananları Türkiye’nin “yanlış dış politikasına” bağlamaya çalışıyor. Bunların bir kısmı “cahil” kategorisinde, kişiliksiz, kimliksiz ve olan bitenden habersiz; diğer kısmı ise maksatlı ve kötü niyetli.
Nedir doğru dış politika?..
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon’un ifadesiyle “kendi değer ve önceliklerimizi” bir kenara itmek mi?
Kayıtsız şartsız Amerika’ya teslimiyet mi?
Washington’ın gizli odalarında oluşturulan emperyal hedefler doğrultusunda onlara hizmet ve uşaklık etmek mi?
Tabii ki değil!
Doğru olan, kişilikli, haysiyetli ve milli menfaatleri ön plana alan bir duruş sergilemek. ABD’ye “Senin menfaatlerin varsa, benim de menfaatlerim var” diyebilmek.
Elbette bunun bedelleri de olacak. Gerekirse ödenecek. Çünkü, tarihi gerçekler göstermiştir ki, o bedelleri ödeyebilenler ayakta kalıyor, diğerleri ise yok olup gidiyor!..
YORUMLAR
717 kez izlendi
781 kez izlendi
556 kez izlendi
2080 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.