DÜNYA

Nureddin Ceylan : ABD ve İsrail İran’dan ne istiyor?

Tarih
13 Ekim 2024
İzlenme
Kişi
Yazar
Nureddin Ceylan

ABD ve İsrail, İran’la savaşın eşiğinde bulunuyor. Biden yönetimi, “gerginlik” istemediğini açıkça ifade etse de, Netanyahu’nun attığı her adımda İsrail’e destek vereceğini açıkça dile getirdi. Gazze ve Lübnan’a atılan füzelerin büyük çoğunluğu ABD yapımı olup, Biden-Harris yönetimi tarafından İsrail’e ücretsiz olarak sağlandı.

Görev süresi sona erdikten sonra birden fazla suçlama ile karşı karşıya kalacak olan Netanyahu için bu durum, İsrail’in yönetici sınıfının uzun zamandır arzuladığı hedeflerini gerçekleştirme fırsatı sunuyor: İran rejimini savaş yoluyla ortadan kaldırmak. Financial Times’ın geçen hafta sonu vurguladığı gibi, “İsrail’in İran rejimini devirmeye yönelik bir girişimi tamamen göz ardı edilemez.” Gazete, Netanyahu’nun geçen hafta “İran nihayet özgürlüğüne kavuştuğunda -bu an insanların tahmin ettiğinden çok daha erken gerçekleşecek- her şey değişecek” dediğini aktardı.

Amerikan egemen sınıfının Trump’a yakın kesimi, böyle bir savaşı desteklemeye hazır olduğunu ifade etti. Trump’ın damadı ve eski Orta Doğu danışmanı Jared Kushner, X platformunda, İsrail ve ABD’nin İran rejimini devirmesi gerektiğini savunan uzun bir yazı kaleme aldı. “İran tamamen deşifre edildi… Tehdidi bertaraf etmek için bu fırsatı kaçırmamak sorumsuzluk olur.” dedi.

Egemen sınıfın diğer kesimleri de giderek kötüleşen durum hakkında kaygılarını dile getirse de, mevcut tutumlarının mantığı -İsrail’in eylemlerine kayıtsız şartsız destek- onları İran’la savaşa sürüklemeye devam ediyor. Demokratlar, İran rejimini nasıl devirecekleri konusunda Trump’la stratejik ayrılıklar yaşıyor olabilirler, ancak bu hedefe ulaşma düşüncesi her iki taraf için de oldukça cazip geliyor.

İran rejiminin çökertilmesi, Amerikan emperyalizmi için sadece bir jeopolitik hedef olmanın ötesinde, aynı zamanda en büyük rakibi Çin ile ekonomik ve askeri çekişmesinde kritik bir aşamayı temsil ediyor. Amerikan egemen sınıfının tüm grupları, kaynak zengini Orta Doğu’yu kontrol etmenin ve Ayetullah’ın gücüne son vermenin, Çin’le olası bir çatışmada avantaj sağlayacağını bildikleri için İsrail’e koşulsuz destek veriyor.

İran, ��spanya, Ukrayna ve Fransa’nın toplam yüzölçümüne yakın büyüklükte bir ülkedir. Yaklaşık seksen dokuz milyon nüfusu barındıran bu ülke, 2003 yılında ABD tarafından işgal edilen komşusu Irak ile karşılaştırıldığında, nüfus olarak dört kat daha büyük ve çok daha gelişmiş bir askeri güce ve ekonomiye sahiptir.

İran’ın geçmişi sömürgeci baskılarla doludur. Bunlar arasında, 20. yüzyılın başlarında İngilizlerin petrol sektörüne olan hakimiyeti, petrol sanayisini millileştirmeyi engellemek amacıyla 1953’te gerçekleştirilen CIA-MI6 darbesi ve ABD destekli Şah’ın yıllarca süren baskıcı yönetimi bulunmaktadır.

İran’ın zenginliğinin kaynağının başta petrol olduğunu bilmeyen yoktur. Ülke, günde 3 milyon varil civarında petrol üreterek dünya toplamının yaklaşık %3’üne katkı sağlar. Ancak, İran’ın petrol üretimini genişletme potansiyeli tam anlamıyla değerlendirilmemiştir. Yalnızca üç ülke, daha büyük ticari olarak gerçekçi petrol rezervlerine sahiptir (Suudi Arabistan, Rusya ve Irak). Ayrıca İran, Rusya’nın ardından dünyanın en büyük ikinci doğal gaz rezervine sahiptir.

Petrol ve doğal gaz, küresel ekonominin enerji ihtiyacının temelini oluşturmaya devam ediyor. Yeni enerji kaynaklarına geçiş çabalarına rağmen, kapitalizm altında “enerji dönüşümü” isteksiz ve tutarsız bir şekilde ilerliyor. ABD ve Avrupa’nın elektrikli araçlara ve kritik minerallere yatırım yapma amacının ardında küresel ısınmayı engellemek değil, bu alanda önde gelen Çin’e karşı ekonomik üstünlük sağlamak yatmaktadır. Dünya enerji tüketiminin yüzde 57’si petrol ve gazdan, yüzde 27’si kömürden ve yalnızca yüzde 1’i güneş enerjisinden sağlanıyor.

Petrol ve gazın süregelen egemenliği göz önünde bulundurulduğunda, bu kaynakların geniş ve uygun maliyetli rezervlerine sahip ülkeler jeopolitik hesaplamalar için önem arz etmeye devam ediyor. Rusya, Irak ve İran’ın (Suudi Arabistan’dan sonra) dünyanın en büyük uygun maliyetli petrol rezervlerine sahip olmaları dikkat çekicidir. Her üç ülke de son çeyrek yüzyılda ABD emperyalizminin ana hedefi olmuştur. ABD, Irak’ı işgal etti ve şimdi petrol ve gaz rezervlerinin ikinci ve üçüncü büyük sahipleri olan Rusya ve İran’la savaşın eşiğinde duruyor.

Ayrıca, bu ülkeler -ekonomik yaptırımlar nedeniyle köşeye sıkıştıklarından dolayı- nispeten az gelişmiş petrol endüstrilerine sahipler ve üretim için gerekli sermaye akışından ve ileri teknolojiden yoksun durumdalar. ABD’nin Irak’a yönelik acımasız işgalinden sonra, Amerikan ve Avrupa petrol şirketlerinin üretimi büyük ölçüde artırarak günlük 2 milyon varilden neredeyse 5 milyon varile çıkardığı örneği bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Mevcut ABD-İsrail saldırısı 10 veya 15 yıl önce meydana gelseydi, küresel piyasalar üzerindeki etkisi çok daha kötü olabilirdi. Son günlerde, petrol fiyatları yaklaşık %10 artış gösterdi ve bu, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin başlangıcından bu yana iki yıldaki en büyük artış olarak kaydedildi. Ancak, küresel petrol ve gaz piyasalarındaki belirgin değişimler bu etkinin hafiflemesine yol açtı.

Son 15 yıl içinde ABD, hidrolik kırılma teknolojisi sayesinde dünya tarihindeki en büyük petrol ve gaz patlamasını yaşamıştır. Bu yöntem, ABD’nin günlük yaklaşık 5 milyon varil üretimden (mb/g) 13 mb/g’nin üzerine çıkmasını sağlamıştır. Bu, dünya petrol arzının yaklaşık %15’ini oluşturmaktadır ve bu süre zarfında uluslararası alanda arz büyümesinin tek büyük kaynağı olmuştur.

ABD’nin egemen sınıfı, küresel petrol ve gaz üretimini kontrol etme açısından bugün, 1990’ların sonları ve 2000’lerin başında Irak işgalini planladıkları zamandan tamamen farklı bir durumdadır. ABD emperyalizmi, petrol ve gaz fiyatlarını fracking yoluyla sınırlayabildiği için, dünya pazarında Libya, Rusya ve İran’dan gelen petrol kaybını telafi edebilmiş, bu durum da ABD ve NATO müttefiklerinin bu ülkeleri sıkıştırmasına ve rejimlerini değiştirmek için planlar yapmasına olanak sağlamıştır.
Ancak ABD’nin petrol patlaması sonsuza dek sürmeyecek. İyimser tahminler, 10 yıl daha sürdürülebileceğini öngörüyor, ardından ise hızlı bir düşüş bekleniyor.

Küresel ekonomi için hayati öneme sahip olan ve ABD’deki fracking gibi diğer kaynaklar azalırken varlığını sürdürecek olan gelecekteki petrol ve doğal gaz kaynakları nerelerde bulunuyor? Bunlar hâlâ Orta Doğu ve Rusya’da yoğunlaşıyor ve İran, Rusya, Irak ve Suudi Arabistan, en önemli gelecekteki kaynaklardan bazıları olarak öne çıkıyor.
Jeopolitik durumu genel bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde:

        • ABD, şu anda küresel petrol ve doğalgaz pazarları üzerinde diğer uluslardan daha fazla kontrol sahibi. Ancak bu düzeydeki hâkimiyetin, fracking’in sonlanmasıyla önemli ölçüde azalması için yaklaşık beş ila on yıllık bir süre mevcut.
        • Ekonomik olarak tehdit altında olan ABD, Çin’e karşı Tayvan merkezli bir askeri çatışma planı yapıyor. Bu durum, dünya üzerindeki dengelerin nasıl değişebileceğini gösteriyor.
        • Çin, Orta Doğu’dan gelen büyük günlük petrol akışlarına bağımlı bir konumda, bu da onu petrol konusunda stratejik olarak savunmasız hale getiriyor. İran, Çin’in en büyük petrol ihracat ortağı olarak bu durumu pekiştiriyor.
        • Orta Doğu ve Rusya, uzun vadede dünyanın kalan petrol ve gazının başlıca kaynakları olmaya devam edecek. Özellikle İran, zenginleşmemiş petrol ve gaz rezervleri açısından önemli bir yere sahip.

Bu unsurları bir araya getirdiğimizde, İran’ın petrol ve gazının Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri için neden bu denli cazip olduğunu anlamak kolaylaşıyor. Savaşın sebeplerinde birçok faktör rol oynasa da, ABD emperyalizminin temel hedeflerinin dünyanın en zengin kaynaklara sahip ülkeleri olması bir tesadüf değildir.

Netanyahu’nun İran’ın “yakında özgür olacağı” yönündeki tehditleri, ABD’nin İsrail’e Orta Doğu’yu yeniden yapılandırması için açık bir çek verdiğini gösteriyor. İsrail’in egemen sınıfının kendi çıkarları mevcut; ancak İsrail savaş makinesi, nihayetinde ABD’nin bu bölgede sahip olduğu jeostratejik çıkarlar tarafından destekleniyor, silahlandırılıyor ve yönlendiriliyor.

ABD ve İsrail’in İran’a ve Orta Doğu’daki vekillerine karşı yürüttüğü savaşın arkasında yatan soğuk jeostratejik mantık, ABD’nin Çin’e karşı olası bir savaşa hazırlanırken bu hayati bölge üzerindeki hâkimiyetini güçlendirme amacını taşıyor.

Bölgedeki İsrail’in saldırılarından ve ABD’nin kanlı, ikiyüzlü rolünden rahatsız olanların bu savaşın bir “politik tercih” olmadığını anlamaları önemlidir. Kapitalizm, her ne olursa olsun kâr elde etme peşinde koşarak, milyonlarca insanın hayatını tehdit eden bir çatışmaya sürüklüyor.
Unutulmamalıdır ki, nice devlet vahşileşen arzuları uğrunda yok olmuştur. Umut ediyorum ki Amerika ve İsrail’de bu uğurda yok olmaya mahkum olacaklardır.
Selâmetle..

Seslimakale.com.tr


YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;