Bugünlerde kızı Mariam'ın Cumhurbaşkanlığı danışmanlığına atanması nedeniyle konuşulan Merve Kavakçı, 1999 yılındaki olaylı Meclis oturumuyla kolektif hafızamıza yerleşti. Genel Kurul'a başörtülü katıldığı için Ecevit'in"Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz" çağrısıyla Meclis'ten atılmıştı.
Kavakçı, darbeci generallerin "Bin yıl sürecek" dedikleri 28 Şubat sürecinin sembol isimlerinden biriydi.
Hanımefendinin bireysel hafızamdaki ilk izleri ise bugünkü kanaatimden biraz farklı.
O günlerde üniversitede okuyan, içi içine sığmayan bir gençtim. Seküler bir çevrede arkadaşlarımla birlikte kendimize "devrimci" diyorduk.
Herkesin farklı yaşadığı 28 Şubat'ı da bu ideolojik çevrenin "resmi görüşü" çerçevesinde algılıyordum.
Her ne kadar Kemalizmi ve onunla özdeşleşen orduya ilişme pratiğini "sapma" sayan sol bir fraksiyonu benimsesem de sınırlarım belliydi. Neticede "götürülecek" iktidar "bizden" değildi. Bu yüzden "istemem yan cebime koy" kabilinden "Ne darbe ne şeriat" diye bir üçüncü yol söylemine sığınmıştım.
Özetle o günlerde bizler için "Darbeciler kötüydü ama Kavakçı da az değildi hani!"
***
Halkın sandıktaki kararının siyasi sonuçlarıyla darbenin simetrik tehditler olmadığını zamanla öğrendim.
Susurluk'ta ortaya çıkan açığa çıkan karanlık ilişkiler aydınlansın diye vatansever hislerle katıldığımız ışık söndürme eylemlerinin, nasıl 28 Şubat post modern darbesine altlık yapıldığını anladım.
Kuşkusuz herkeste 28 Şubat'ın izleri başka.
Dün de bizim gazeteden Hilal Kaplan, kendi dünya görüşü ve yaşadıkları çevresinden girmişti "Kavakçılar" mevzuuna. Kavakçı'nın yaşadığı mağduriyetin benzerlerini okulda yaşamış tesettürlü her kadın gibi, Hilal de o günleri hatırlatıyordu.
***
Hiç yorum yapılmamış
716 kez izlendi
780 kez izlendi
555 kez izlendi
2078 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.