Suudi Arabistan'dan söz ediyorum. Siz ne sandınız? Suudi Arabistan,
1932'de İngilizler tarafından icat edilmiş bir devlettir...
Bu ülke manevi yönden Vehhabiliğin, maddi yönden de emperyalistlerin
hegemonyası altında sıkışmış bir krallıktır.
Şimdilerde Arap Birliği'nin yükünü taşıyacak bir tür merkez ülke konumuna
yükselmeye çalışıyor...
Suudi Arabistan sevimli, sıcak, mübarek, çöllerle çevrili bir memlekettir.
Dev bir petrol ülkesidir. Zemzemi ve hurması meşhurdur. Hac ve umre
ibadetlerinin gerçekleştirildiği ülke olması hasebiyle turizm geliri de
oldukça yüksektir. Başka da bir numarası yoktur. Daha ne olsun! (Allah
herkese böyle bir ülke nasip etsin!)
***
Halihazırda Suudi Arabistan'ın fiili kralı veliaht Muhammed Bin Selman'dır.
Resmiyette babası görünse de fiilen böyledir...
Prens uyguladığı ezber bozan politikalarla, yaptığı atılım ve reformlarla
dikkatleri üzerine çekmeyi çok iyi beceriyor. Gerçekten Prens bu mevzuda
oldukça becerikli. Kimse onun eline kolay kolay su dökemez yani.
Prens'in emriyle, ulusal orkestra ve opera kuruluyor... Sinema salonları
açılıyor... Kadınlar ne giyeceklerine karar verebiliyor... Kadınlar ehliyet alıp
araç sürebiliyor... Kadınlar seçimlerde oy kullanabiliyor... İsrail'le ilişkiler
düzeltiliyor... Nükleer enerjiyle ilgili çalışmalar yapılıyor... Ülkeyi saran
"yolsuzluk kanserine" karşı "kemoterapi", ülkeyi modernleştirmek için
de "şok terapisi" uygulanıyor...
Açıkçası dünya Prens'in adını başlattığı ve yürüttüğü yolsuzluk
operasyonlarıyla duydu...
Veliaht Prens, 318 akrabasını yolsuzluk gerekçesiyle tutuklatıp, onlardan
106 milyar dolar alıp devletin kasasına koydu. Böylece ülke ekonomisine
dişe dokunur miktarda katkıda bulundu...
Gerçek şu ki: Suudi Arabistan'da derin bir ekonomik kriz var...
Öyle ki, Suud yönetimi "düşük petrol fiyatları" nedeniyle devlet
giderlerinin finansmanında bile zorluk çekiyor...
Prens, bir yandan emperyalist ülkelerin desteğine giderek daha çok
bağımlı hâle gelen ülke ekonomisini kurtarmaya çalışıyor...
Bir yandan istihdam piyasasındaki yasalar ve farklı toplumsal kesimlere
yeni sübvansiyonlar dağıtarak ülke içerisinde olası toplumsal karşı
çıkışların önünü almaya çalışıyor.
Bir yandan da İran'ın yayılmacı politikalarını engellemek için Yemen iç
savaşını yürütüyor...
Doğrusu kimsenin iplemediği Yemen'i Suudlar ezip geçmek istiyorlar ama
bir türlü başaramıyorlar. Çünkü orada gizliden gizliye İran var. Hem de bal
gibi, mis gibi...
Evet, iki ülke arasındaki savaş dördüncü yılını doldurdu. Dile kolay tam
dört yıl. Ama elde var sıfır...
Daha da enteresanı, bu savaşın Suudilere günlük maliyeti 66 milyon dolar.
Savaşın görünüşteki en büyük nedeni Suudiler ile İran arasındaki mezhep
çatışması... Elbette ki bunda İran rejiminin bölgedeki etkinlik alanını
genişletme çabaları da büyük rol oynuyor...
Öte yandan Yemen, Suudi Arabistan için petrol ve doğal gaz nakliyatı için
yaşamsal jeostratejik önem taşıyor...
Bir diğer konu da Prens bu savaşın neden olduğu yüksek maliyetin hiç
olmazsa bir kısmını Birleşik Arap Emirlikleri'nin üstüne yıkmaya çalışıyor.
Galiba başarıyor da...
***
Gelelim Vehhabilik meselesine...
Vehhabiler ile Ehl-i Sünnet arasında bir takım görüş ayrılıkları var. Aşağıda
sayacağım teknik konularda Vehhabiler aşırılığa kaçmış durumdalar...
Arş, Kürsi, istiva ve müteşabih ayetler, Allah'ın kelamı, önceki ulemayı
kötüleme, Müslümanları kafirlikle (tekfir), müşrik ve bidat ehli olmakla
suçlama, cehennemin bekası, salavat getirme, zikir çekme, tarikat ve
tasavvuf, Peygamber'i ve evliyayı vesile edinme, mübarek gün ve geceler,
Peygamber'in kabrini ziyaret, kadınların kabirleri ziyareti, kabir, minare,
ölüye Kur'an okuma, sakal, muska ve tespih meselesi...
Bediüzzaman onları şu sözleriyle övüyor: "Namaza çok dikkat ediyorlar.
Şeriatın ahkâmına tatbîk-ı harekete çalışıyorlar. Başkaları gibi lâkaydlık
etmiyorlar. Güyâ dînin taassubu nâmına tecâvüz ediyorlar. Başkaları gibi
dînin ehemmiyetsizliğine binâen şeâir-i dîniyeyi tahrip etmiyorlar."
Çevirisi: Namaz konusunda çok hassaslar. Dinimizin hükümlerini ellerinden
geldiğince yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu konuda çok samimiler. İslami
alamet ve sembollerle ilgili taşkınlıkları dine olan hürmetlerinden
kaynaklanıyor. Art niyetleri yok yani.
Bediüzzaman'a göre, kader bu özelliklerinden dolayı Haremeyn-i
Şerifeyn'in hizmetkarlığını onlara vermiştir... Çünkü birtakım Müslümanlar
İslam'ın tevhid akidesine çok ama çok aykırı davranıyorlar...
Nedir peki çözüm?
Bediüzzaman şöyle der: "Hem, Vehhâbilik az bir fırkadır. Koca Âlem-i
İslâmın havz-ı kebîri içinde ya erir, ya îtidâle gelir; çünkü menbâı hâriçte
değil ki, âlem-i İslâmı bulandırsın. Menbâı hariçte olsaydı, çok
düşündürecekti..."
Tercümesi: Vehhabiler sayıca azdır. İslam aleminin büyük havuzu içinde
ya eriyecekler ya da itidale gelip ılımlı olacaklar. Zira Vehhabiliğin kaynağı
İslam aleminin içindedir. O yüzden telaşa gerek yok. Eğer kaynağı
ecnebilerde olsaydı o zaman panik yapılabilirdi...
Bu noktada can yakıcı soru şu: Muhammed bin Selman'ın başlattığı ve
yaptığı reformlar önümüzdeki dönemde Vehhabiliği itidale getirecek midir?
Bu bir.
İkincisi de, bu atılımlar Ehl-i Sünnet ile Vehhabiliği barıştıracak,
bağdaştıracak ve kaynaştıracak mıdır?
Öngörümüz , temennimiz ve duamız bu yöndedir...
Hadi hayırlısı...
Sabah
11 Nisan 2018
YORUMLAR
717 kez izlendi
781 kez izlendi
556 kez izlendi
2080 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.