SİYASET

Abdurrahman Erzurum : Türkiye kampanya malzemesi değildir

Tarih
24 Mayıs 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Abdurrahman Erzurum

İnsanların onuru olduğu gibi devletlerin de onuru vardır. Hiçbir insan gibi hiçbir devlet de onurunu maddi beklentiler için kırmaz ve kırılmasına izin vermez.

Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama, bazılarına göre ne pahasına olursa olsun girmemiz gereken Avrupa Birliği ile olan ilişkimiz artık bu seviyeye indi.

Daha önce bir yazımda belirttiğim gibi 1959’da başlayıp, 1987’de tam üyelik başvurusu ile devam eden Avrupa maceramız, 1999 yılında aday olarak kabul edilmemiz ve 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamamız ile devam ediyor.

İnişli çıkışlı bir seyir gösteren bu ilişki her iki tarafı da hiçbir zaman mutlu etmiyor.

Son olarak İngiltere Başbakanı Cameron’uniki gün önce yapmış olduğu açıklama bardağı taşıran son damla oldu.

Bilindiği gibi İngiltere’de AB’de kalıp kalmama ile ilgili bir referandum yapılacak. Bu referandum tartışmalarında “Hayır” oyu kullanacakların en büyük kozu Türkiye.

Nasıl mı, Hayır’cılar kampanyalarını şu şekilde yürütüyorlar. “Ey, üzerinde güneş batmayan toprakların sahibi asil İngiliz Milleti! AB’den çıkmalıyız, çünkü yakında Türkiye’yi AB’ye kabul edecekler.  Türkiye ile aynı birlikte asla olmamalıyız, onun için oyumuzu hayır olarak kullanalım, Hayır da hayır vardır diyorlar.

Bu görüş karşısında “Evet” çiler ne diyor sizce. “Yapmayın etmeyin, Türkiye öyle sizin zannettiğiniz gibi kötü bir ülke değildir. Çok misafirperver, sıcakkanlı ve dürüst insanlardır diyorlar zannediyorsanız çok yanılırsınız

AB’de kalmak için “Evet” oyu verilmesini savunan İngiltere Başbakanı Cameron,  İngiltere’nin de bütün diğer AB üyelerinin de herhangi bir ülkenin AB’ye girmesini veto hakkı bulunduğunu belirterek, Türkiye'nin üyelik süreciyle ilgili olarak “1987’de başvurdular. Bugünkü ilerleme hızıyla AB’ye girmeleri, 3000 yılı civarında olur muhtemelen” ifadesini kullanıyor.

Yani sözün kısası bir ülke AB’den biz üye olacaz diye çıkmak istiyor, çıkmak istemeyenler de korkmayın Türkiye 1000 yıl daha üye olamaz diye savunma yapıyor.

Bu artık dayanılamaz, sürdürülemez bir durumdur. Türkiye asla bir ülkenin, bir milletin kampanya malzemesi olacak bir devlet değildir. Bu konu ile alakalı derhal işlemler yapılmalı, gereken cevaplar verilmelidir.

Avrupalı devletlerbu birliği dini ve milli eksende görmektedirler. Öncelikle bunu anlamamız gerekiyor. Avrupa için güçlü bir Türkiye değil, az gelişmiş bir Türkiye tercih sebebidir. Avrupa hala, Kurtuluş Savaşı öncesi Sevr’de kazandığı toprakları alma derdindedir.

Fransa, İngiltere, İtalya ve Yunanistan’ın 1000 yıl önce kaybettiği bu topraklarla ilgili hayalleri, Kurtuluş Savaşı ile sona ermemiş sadece ertelenmiştir. Roma’ya dolayısıyla Hristiyanlığa ait olduğunu düşündükleri bu topraklarla ilgili emelleri asla son bulmayacaktır.

“Biz sırtımızı YPJ'ye, YPG'ye ve PYD'ye yaslıyoruz bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz” diyen HDP Eş Başkanı, dokunulmazlıkların kaldırılmasının hemen ardından neden Almanya’ya gitmiştir?

Bir süre önce “Bu suça ortak olmayacağız" başlığı altında ihanet bildirisine imza atan bin 128 akademisyenden bazılarının Alman gizli servisi BND ile bağlantılı Alman vakıflarıyla ilişkili olması tesadüf müdür?

Son dönem şehir merkezlerinde yaşanan çatışmalarda yakalanan bazı militanların uyrukları, kullandıkları silahların menşei de birçok şeyi tüm çıplaklığı ile gözlerimizin önüne seriyor.

Ama tabi ki dünyada yerçekimi kuvvetinden daha gerçek olan bir kanun vardır. O da “Alma mazlumun ahını” kanunudur.

Avrupa’nın son zamanlarda yaşadığı mülteci krizi, “etme bulma dünyası” sözünün son derece doğru olduğunu gösteren bir vakıa değil midir?

İngiltere ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin sömürgeci geçmişi ve şu an sorun yaşadığı coğrafyalardaki geçmiş faaliyetleri hepimizin malumudur.

Euro 2016 öncesi hemen hergün bir terör alarmı yaşayan, sıkıyönetimi uzatıp, sıkı güvenlik önlemlerine sarılan Fransa’nın; 1830-1860 yılları arasında Cezayir’de işlediği insanlık suçları bilmem daha kaç neslin ödemek zorunda kalacağı bir vebal değil midir?

Evet insanlar gibi ülkeler de ettiklerini biçiyorlar. Hiçbir dinin kutsalına saygı duyma gereği duymayan ve bunu erdem olarak kabul eden Fransa elbet tepkiyle karşılaşacaktır. Kilise ile girdiği mücadele sonucu ortaya çıkan Fransa, karikatürler, filmler ve çeşitli yasaklamalar ile çeşitli dinlerin mensupların haklı tepkisini çekiyor.

İşte bunun gibi gerekçeler yüzünden Fransa diğer Batı ülkelerinden çok daha fazla sözde cihatçı terör örgütünün hedefi oluyor ve sorun yaşıyor.

Elbette bu olumsuzluklara karşı gösterilecek tepki terör değildir. Mücadele inançlarımızın ve kanunlarımızın bize çizdiği sınırlar içerisinde yapılmalıdır.

Bakın düşünüp ibret alınması gereken en önemli gelişme aslında şu;

Almanya Kiliseler birliği, sığınmacıların, mültecilik başvurularının kabul şansını artırmak için din değiştirmeyi göze aldığını söylüyor.

Aşağı Saksonya Katolik Kilisesi başvuruların memnuniyetle karşılandığını ve din değiştirme törenleri hakkında doğru bilgilendirme yapılması için Arapça ve Farsça broşürler hazırlandığını bildirdi.

Derlerdi de güler geçerdik, Vatanı olmayanın dini de tehlikededir diye ne de doğru bir sözmüş.

Evet bu sözün doğru olduğunu şu an Iraklı, Suriyeli, Afganlı, Libyalı, Yemenli bir çok kişi anlamış durumda fakat iş işten geçmiştir.

Bu durumdan ibret alıp adımlarını ona göre atması gereken ülkelerin başında Türkiye yer almaktadır.

Ülkemizde yaklaşık 15 senedir dış politika konusunda köklü değişiklikler yapılmıştır. Klasik “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”cı dış politika anlayışından daha etkili ve eylemsel anlayışa geçilmiştir. Artık Türkiye tek taraflı olarak sadece batıya bakmıyor, Doğu, güney, kuzey her bölgede, din, mezhep ve ırk temelli olmayan sıcak ilişkiler kurmayı hedefliyor. Ülkenin cumhurbaşkanı milletimizin yarısından fazlasının haritada gösteremeyeceği güney Amerika ülkelerinde, Afrika ülkelerinde sıkı dostluk ilişkileri kuruyor. İşadamları dünyanın tüm ülkelerinde cirit atıyor.

Artık bu politikada bir hamle daha ileriye gidilmelidir. Çevredeki ülkelerle olan ilişkiler yeniden gözden geçirilmeli ve dost ülke sayısı arttırılmalıdır.

Bugün birçok Müslüman ülkeye örnek olabilecek bir demokrasi, kurumsallık vegelişmişliğe sahibiz. Aynı zamanda son zamanda verilen bazı özgürlüklerle, manevi anlamda da eksiklerimiz tamamlanmaya başlamıştır. Devlet-millet birleşmesi gerçekleşmiş ve devlet kurumlarına mesafeli duran kesimler artık, kendisini bu devletin öz vatandaşı olarak görmeye başlamıştır.

İşte bu iç dinamikler eşiğinde artık tek taraflı ve platonik ilişkiler kurmamalıyız. Avrupa’nın bize bakışını iyi okumalı ve azmimizi arttırmalıyız.

Tek ihtiyacımız hep birlikte, Kürdü,Türkü, Lazı, Çerkezi, ülkemizin, vatanımızın, kurumlarımızın değerini elimizden çıkmadan anlamak ve sahip çıkmaktır.

Aksi halde 3 milyon mülteciyi misafir eden bir Türkiye gibi ikinci ülke yoktur dünya üzerinde. Ona göre herkes ayağını denk ala.

Ajanshaber
24 Mayıs 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;