TARİH

Yavuz Bahadıroğlu : Papaz casus mu, mürebbiye kılıklı dansöz casus mu?

Tarih
20 Ekim 2018
İzlenme
Kişi
Yazar
Yavuz Bahadıroğlu

Biz Papaz Bronson’a takılıp kaldık, ama bu topraklar tarih boyunca ne casuslar ve casusluklar görmüş, ayakta kalmak için ne mücadeleler vermiştir.

 Papaz Bronson ne ilktir, ne de son olacaktır. “Casus takası” meselesi de ilk kez cereyan etmiş değildir. Biz sadece verileni gördüğümüz için tepki gösteriyoruz, ancak alınan verilenden çok daha değerli olabilir. Bunu zaman gösterecek.

Bugün size Birinci Dünya Savaşı öncesinde İstanbul’da faaliyet gösteren mürebbiye kılıklı bir Alman casustan söz edeceğim.

“Mürebbiye”, kısaca “Çocuk terbiyesi ve eğitimiyle görevli kadın” demektir. Osmanlı’nın son dönemlerinde, varlıklı aileler arasında yabancı mürebbiye tutma modası vardı. Bunlardan bazıları da casus olarak görev yaparlardı. “Çocuk eğitmeni” olarak devlet yöneticilerinin evine girer, bilgi toplamaya çalışırlardı.

Birinci Dünya Savaşı’nın eli kulağında olduğu yıllarda, “Mürebbiye” kılığında Türkiye’ye gelip casusluk faaliyetinde bulunanlardan biri de eski dansöz Lena Bartley’di. Görevi Enver Paşa’yı Alman saflarında savaşa katılmaya ikna etmekti. İstanbul’da iş bulması hiç zor olmadı. Kısa süre içinde bir paşanın evinde mürebbiye olarak çalışmaya başladı. Evde konuşulanlara kulak kabartıyor ve öğrendiklerini Alman sefaretine rapor ediyordu (Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girip çıkamayan Suud gazeteci Cemal Kaşıkçı olayı münasebetiyle kısa bir not eklememe müsaade edin: Hiçbir sefaret ve elçilik masum değildir).

Birinci Dünya Savaşı öncesi, dönemin şahitlerinden Kâzım Karabekir’in hatıratında da nakledildiği üzere, Osmanlı Başkenti İstanbul, her kılıkta casusun faaliyet alanıydı. Bir tarafta müttefikimiz Almanya, diğer tarafta İngiltere ve Rusya yoğun bir biçimde casusluk faaliyetlerinde bulunuyorlar, özellikle kadınları, hattâ çocukları bile kullanıyorlardı.

Her birinin çok da yayılmamış ilginç hikâyeleri var. Bunlardan birini 1924 yılında “Resimli Hafta” gazetesi yayınlamıştı. 

İşin ilginç yanı, Alman kadın casusu bizden önce İngilizlerin fark etmesiydi. Peşine hemen bir İngiliz casusu taktılar. O da Lady Rose Lomoin takma adını kullanan bir kadındı ve tıpkı Lena Bartley gibi “mürebbiye” kılığında gelmişti.

Gelir gelmez iş bulamadığı için Galata’daki İngiliz Hastanesi’nde hemşirelik yapmaya başladı. Kısa bir süre sonra bir yolunu bulup Alman casus Lena Bartley ile tanıştı. Ahbaplıkları ilerledi. Bartley İngilizcesini ilerletmek istediğini söyleyince de ücretsiz ders vermeye başladı. 

O kadar ki, Alman casus Lena Bartley , “Türkiye’nin taçsız kralıEnver Paşa” ile defalarca yemek yediğini, sofrasında bulunduğunu, çok şey öğrendiğini anlattı. Anlattığına göre, Enver Paşa, muhtemel bir savaşta Almanya saflarında olmak istiyormuş, ancak Balkan Harbi’nden yorgun çıkan Türkiye’nin ikinci bir harbe girmesinin doğru olmadığını savunan bazı paşaların şiddetli direnişiyle karşılaşıyormuş. Kendi görevi, Almanya ile birlikte savaşa girmek istemeyen paşaları “ikna” etmekmiş.

Bu itiraftan bir süre sonra, olup bitenler, Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’ninkulağına gitti. Osmanlı paşalarının yemeğinden eksik olmayan Lena Bartley’den şüphelendi. Arkasına Türk casuslar taktı. Bir süre sonra da durum aydınlandı. Lena Bartley suçüstü yapıldı. Derdest edildi.

Her şeyi itiraf etmesi sağlandı. Nihayet şehir dışında bir hisarın yanına götürüldü. Ağzına bir kurşun sıkılarak hayatına da faaliyetine de son verildi.

İstenmeyen insanların faaliyetine bir kurşunla son verildiği dönemin geçmişte kaldığını söylemek isterdim. Fakat Cemal Kaşıkçı olayı buna izin vermiyor. Eski “tek kurşun metodu” bazı gelişmemiş devletler için hâlâ geçerli görünüyor.

yazının kaynağı

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;