Sosyal medyada günlerdir dolaşan videoyu dehşetle seyrettim. 29 Ekim günü bir grup metroda bağıra çağıra “Onuncuyıl Marşı”nı söyleyerek bütün metroyu velveleye veriyor. İşin bahanesi Cumhuriyet Bayramı kutlamaları. Bu arada “modern giyimli” (ne demekse) bir kadın, gözüne kestirdiği sakallı-sarıklı bir vatandaşı Atatürk posteri ile taciz ediyor.
O kadına göre, sarıklı-sakallı vatandaş “Kemalist” devrimlere kıyafetiyle karşı geldiği için “suçlu”! Aklınca cezalandırıyor.
Sakallı-sarıklı vatandaş buna rağmen hiç istifini bozmuyor. Sükûnetini koruyor. Vakur ve ciddi duruşunu bozmadan, sadece başını indirip yüzünü saklamaya çalışarak yolculuğuna devam ediyor.
Ben o vatandaşın yerinde olsam, kendimi tutamaz, ölüm pahasına sille-tokat girişirdim. Sonra ne mi olurdu? Televizyonlar bangır bangır bağırır, gazeteler manşete çeker, bir “mürteci”nin, Cumhuriyet Bayramını kutlayan gençlere nasıl saldırdığını bire bin katarak anlatırlardı.
Envai çeşit iftira atarlardı. Bu bahane ile İslâm’a ve İslâmi hayata dil uzatır, ortalığı velveleye verirler, kadın örgütleri yürüyüşler yapar, “linç” kampanyaları düzenlerlerdi.
Hâlbuki ortada tam bir “taciz”, tam bir kışkırtma, dolu dolu ahlâksızlık, hazımsızlık, yobazlık, soytarılık, iğrençlik var: Atatürk’ün ve cumhuriyetin âlet edilmesi de cabası…
“Münferit bir olay” deyip geçemiyorum, çünkü çok tekrarlanmaya başlandı. Gerçek şu ki, kendini “Kemalist” olarak tanımlayan gruplar her türlü suça karşı “şerbetli” olduklarını düşünüyorlar.
Benzer bir olay da iki hafta önce benim başıma geldi…
Bir ilçe belediyemizin düzenlediği konferansımı önce iptal ettirmeye çalıştılar. Belediyeye baskı yapmaya çalıştılar. Belediye Başkanı ve ekibi dik durunca, bu kez yerel gazetelerde konferansın iptal edildiğine dair yalan haberler yaptırdılar. Bu haberler bazı televizyon kanalları tarafından haber bültenlerinde yayınlandı. Amaçları boş salonda beni konuşturmaktı. Buna rağmen konferans salonu hınca hınç doldu. Durmadılar, bu kez de seçtikleri on kişilik küçücük bir grupla konferansımı bastılar.
Şamata yapmaya başladıklarında kürsüye yeni çıkmıştım. Cuş-u huruşla ve tüm dinleyicilerimin ayakta katılımlarıyla İstiklâl Marşı’mızı okumaya başladım. Çaresiz dağıldılar.
Sorulacak soru şu: Bu küçücük gruplar, metrodaki insanları taciz etme ya da kalabalık konferansları fütursuzca basma cüretini nereden alıyor?..
Kendilerine bir zarar gelmeyeceğinden nasıl bu kadar emin olabiliyorlar?..
İnsanların hakkını-hukukunu nasıl bu denli umursamazlıkla gasp edebiliyor, kişinin seyahat ve konuşma özgürlüğünü engelleyebiliyorlar?..
Kendileri gibi olmadığına inandıkları vatandaşları nasıl ahlâksızca taciz edebiliyor, kişinin demokratik hak ve hürriyetlerini kısıtlayabileceklerini sanıyorlar?
Asıl sorgulanması gereken budur ve bunu “İstanbul’u CHP adayının kazanmasıyla oluşan genel hava” ile izah etmek mümkün değildir.
Bu dürtünün kökleri daha derin: Ortada CHP’nin siyasi seyrinden ve hukukun “ideolojik boyut”undan beslenen bir “intikam sendromu” var!
Açıkçası, “Atatürk övgüleri”ni gitgide arttıran ve “Atatürk’ün partisi CHP” imajını güçlendirici beyanatları sıklaştıran AK Parti kurmaylarının ve mensuplarının da bu gidişatta sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Herkes şunu bilsin ki, “Kemalizm” dâhil, hiçbir ideoloji birleştirici-bütünleştirici değildir.
YORUMLAR
717 kez izlendi
780 kez izlendi
556 kez izlendi
2079 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.