TARİH

Yavuz Bahadıroğlu : Birlik-beraberliğimizin adresi Çanakkale’dir

Tarih
18 Mart 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Yavuz Bahadıroğlu

18 Mart 2015

Etrafında ihtilafsız ittifak edebileceğimiz ortak değerleri öne çıkarmamızı gerektiren günler yaşıyoruz...

Tarih ortak değerlerimizden biridir...

Özellikle Çanakkale Zaferi, yakın tarih içindeki yeri bakımından, son derece anlamlıdır.

Anlamlıdır, çünkü “Osmanlı bitti, bir daha dirilemeyecek şekilde yere serildi” denilen bir zamanda kazanılmıştır. 

Mahiyeti itibariyle bir diriliş cehdi, aynı zamanda da birlik-beraberlik sembolüdür. Bu itibarla Çanakkale mücadelesini kazanan ruhu keşfetmeye ve kavramaya muhtacız.

Hatırlayalım ki, Çanakkale Zaferi, İngiliz önderliğinde birleşen Avrupa ile Rusların 17 yıl aralıksız savaştırıp yıprattıktan sonra, nihayet  “Hasta Adam” damgasını vurup son ölümcül darbeyi indirmek üzere gelen “düşman”a karşı verilmiş canhıraş bir varlık mücadelesidir. Tarihi zaferlerle ve medeniyet nimetleriyle dolu bir milletin ateşle imtihanıdır... 

Oysa yıllarca savaşmaktan yorgundu. İmparatorluğun geniş coğrafyası içinde yıllarca aralıksız savaştırılmış, Trablusgarp’tan Balkanlar’a kadar tüm vatan sathını kanıyla âdeta sulamış, başta insan kaynakları olmak üzere hemen hemen tüm kaynaklarını tüketmişti. 

En tükenmiş zamanımızda geldiler, ama öyle bir ders aldılar ki, sonsuza kadar unutamıyor, o korkunun etkisiyle Türkiye’yi ve komşularını her vesileyle rahatsız etmeye çalışıyorlar.

Çanakkale savaşlarının yüzüncü yıldönümündeyiz (1915-2015)...

Ama ben size savaşı değil, imkânsızlıklar içinde o savaşı kazanan insanı birkaç örnekle anlatmaya çalışacağım. Çünkü insan, hayatın olduğu gibi, savaşın da ana unsurudur.

Öncelikle şunu belirteyim ki, Çanakkale’yi canla, başla, imanla savunanların dilinden düşürmediği üç kelime var:

Allah...

Bismillah...

Kardeş.

Çanakkale’de ırk farkı unutulmuş, dil farkı unutulmuş, memleket farkı unutulmuş, bütün savunmacılar “kardeş” kelimesinde ittifak etmiştir... 

Türk Kürd’ün, Kürt Laz’ın, Laz Çerkez’in, Abaza’nın, Arnavut’un, Roman’ın sadece “kardeş”idir...

Karşılarındaki saldırganlar ise İngiliz-Fransız, Anzak olarak değil, sadece “düşman” olarak tanımlanmaktadır...

Zaten Mehmed Âkif de öyle yapmış, “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” diyerek tek mısrada “düşman”ı özetlemiştir.

Kısacası saldıranlar “düşman”, savunanlar “kardeş”tir, o kadar!

Önemli bir nokta daha var: O insanlar gökten zembille inmedi, yetiştirildi. İhtiyacınız olduğunda ihtiyaç duyduğunuz imanlı, kararlı, sabırlı, yürekli, gayyur, fedakâr, cefakâr, dayanıklı, vatansever insanı bulabilmek için, önceden yetiştirmiş olmak gerekiyor...

Osmanlı yıllarca emek vererek o insanı yetiştirmiş, o insan da imkânsızlıklardan imkân çıkararak Çanakkale Zaferi’ni kazanmıştır.

Şöyle kabaca bir düşünün lütfen: Çanakkale’de dünyanın en güçlü armadası ve en eğitimli ordularıyla savaşan Osmanlı Devleti’nin parası var mıydı? Yoktu... 

Devlet o kadar fakirdi ki, savaşan askerlerine miğfer dağıtamıyor, bu yüzden binlerce askerimiz, İngiliz uçaklarından atılan çivi bombalarına canlı hedef olup şehâdet şerbetini içiyordu.

Peki bari devlet, cephelerde savaşan askerlerinin karnını doğru düzgün doyurabiliyor muydu?.. 

Hayır, doyuramıyordu: Anadolu’nun dört yanından gelen gencecik vatan evlâtları kavrulmuş süpürge tohumu kemirerek savaşıyor, subaylarımız haftada bir çıkan sıcak çorbalarını bile, “Onlar güzel yemeklere alışkındır, biz nasıl olsa idare ederiz” diyerek, İngiliz esirlerine ikram ediyordu...

Askerlerimizn silâhları muntazam değildi... Müttefiklerin modern silahlarının yanında “çakaralmaz” denebilecek kadar eski silahlarla savaşıyorlardı...

İsterseniz sonraki yazımızda resmi belgelerden bir döküm verelim... 

YeniAkit

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;