TARİH

Zekeriya Kurşun : Ka’be baskını niye yapıldı?

Tarih
12 Ekim 2018
İzlenme
Kişi
Yazar
Zekeriya Kurşun

20 Kasım 1979 sabahı beklenmedik bir hadise olur. Müslümanlar sabah namazını eda etmeye niyetlenecekleri sırada, içinde en küçük bir münakaşanın bile haram sayıldığı Ka’be’de, silahlar patlar.

Sonradan adının Cuayman el Uteybî olduğu öğrenilen bir kişinin liderliğindeki grup, Suud ailesinin şeriattan ayrıldığı ve “mehdinin zuhur ettiği” gerekçesi ile Kabe’yi işgal ettiğini ilan ederek el Kahtanî adındaki mehdilerine biat isterler. Günlerce süren işgal, Suudi kuvvetleri, Pakistan birlikleri ve nihayet görünüşte Müslüman olmuş (yapılmış) olan Fransız anti-terör birlikleri ile sonlandırılır. İsyancıların bir kısmı operasyonlarda bir kısmı da hemen akabinde yargılanarak ortadan kaldırılır.

Bu büyük hadise hafızalara kazınır. Üzerinde makaleler kitaplar yazılır. Ama işin hakikati hep gizli kalır.

Bütün dünyada infial yaratan işgal, Beyrut’ta el Hedef dergisinde yapılan bir basın toplantısında da tartışılır. O basın toplantısından çıkan Suud asıllı bir gazeteci, yazar, fikir adamı ve aktivist aniden ortadan kaybolur. Bir süre sonra hadise de, gazeteci de unutulur. Tâ ki, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasına kadar.

NASIR ES- SAİD’İN UNUTULAN HİKAYESİ

Nasır es Said’in ünü, doğudan-batıya bütün Arap dünyasında, hatta Avrupa mahfillerinde bile yayılmıştı. O, Suud hanedanının en önemli muhalefet merkezlerinden biri olan Hail’de, doğmuştu. Çocukluğu, Reşidi hanedanının nasıl ortadan kaldırıldığına dair hikayeleri dinleyerek geçmişti. Olsun. Reşidi Emirliği ortadan kaldırılmış ama nihayetinde Abdülaziz b. Suud büyük bir devleti, Suudi Arabistan’ı kurmuştu. Üstelik ülkede petrol keşfedilmiş ve Amerikalılar da II. Dünya Savaşı’nın sonunda petrolü işlemeye başlamışlardı.

Arap yarımadasında beklenen değişimin sağlanacağının düşünen bütün muhalifler mızraklarını saklamışlardı. Çöllerin özgür çocuğu Nasır da 1947 yılında petrol bölgesi olan Zahran’a giderek ARAMCO’da çalışmaya başladı. Ama burada modern kölelik ile tanıştı. İşçilerin nasıl gayri insanı şartlarda çalıştırıldığını gördü ve isyan etti. İş arkadaşlarını organize etti. Grevler yaparak daha insani şartlarda çalışma koşulları sağladı. Nasılsa bedevidir denilen ve insan muamelesi görmeyen işçiler, Nasır es Said’in isyancı duruşu sayesinde kısmen rahata kavuştu.

Ancak, Nasır es Said mimlenmişti.

Aynı sıralarda Mısır’da devrim olmuş, Nasırizm dalgası her yerde yankılanmaktadır. Krallık bu durumu kendisi için bir tehdit olarak algılamakta ve Nasırcılara göz açtırmamaktadır. Fakat bugünkü gibi revaçta olan Filistin meselesine karşı ses çıkaramamaktadır. İşte Nasır da işçi arkadaşları ile Filistin davasını desteklemek ve kısa bir süre önce kurulan İsrail devletinin bölgede nasıl bir tehdit oluşturacağını anlatmaya girişerek, ilk ciddi hatasını (!) yapacaktır. Derhal tutuklanacak ve şartları çok ağır olan Ahsa hapishanesine konulacaktır. Bir süre sonra mesele unutulacak ve zaten yargısız hapiste tutulan Nasır da serbest bırakılacaktır.

Doğduğu yere dönen Nasır, Kral Abdülaziz’in yerine geçen yeni Kral Halid’ten daha fazla özgürlük, daha fazla insan hakları ve anayasal düzene geçmesini talep eder. Bunları kralın Hail’i ziyaretinde yüzüne karşı açıkça söyler. Talepleri yerinde ve doğru olsa da bir muhalifin ağzından çıkması Kral Halid’i rahatsız eder ve bir süre sonra tutuklanmasını emreder.

SUUDİ ARABİSTAN DIŞINDA MUHALEFET

Artık kaçış zamanıdır. 1956 yılında, hürriyetçilerin yurdu olarak bilinen Mısır’a gider. Burada Nasır’ı sevme özgürlüğü kadar, Suud hanedanına da muhalefet yapma özgürlüğü vardır. O da ikincisini seçerek, Arapların Sesi Radyosu’nda Suud yönetimini eleştiren programlar yapar. Ancak burada da baskılara maruz kalınca, Güney Yemen’e geçip muhalefetini oradan sürdürür. Fakat Yemen’de uzun süren iç savaşlar ve Yemen konusunda Suud-Mısır anlaşması onu buradan da kaçmaya ve Şam’a yerleşmeye mecbur eder. Bir süre sonra da Şam’dan Beyrut’a geçerek fikirlerini buradan neşretmeye çalışır.

Bu sırada ikinci büyük hatasını yapar. Suud Hanedanı Tarihi’ni (Tarihu Âl-i Suud) yazar. Kitabında, bütün imkanlarına rağmen Suud yönetiminin Filistin konusuna hassasiyet göstermemesini eleştirir. Yaptığı eleştiriler yenilir-yutulur cinsten değildir. Suud hanedanının aslının “Yahudi” olduğunu iddia eder. Tarih usulü bakımından tartışmaya açık ve içinde hatalar olan bu kitap, tabii olarak Suudi yönetimi tarafından yasaklanır ve bütün dünyadan toplatılır.

Bu psikolojinin baskısı altında Nasır Said, el Hedef Dergisindeki basın toplantısında, fikirleri ile hiç uyuşmadığı Cueyman takımının Suud hanedanını hedef aldığı belli olan Kabe baskınına destek verdiğini ima eder. Bu da onun son büyük hatası olur.

KAYBOLAN GAZETECİLER

Nasır el Said, toplantıdan ayrılıp, bürosuna giderken ortadan kaybolur ve bir daha kendisinden haber alınamaz. Hadise bir süre gündemde kalır. Herkes, eski Sovyet büyükelçiliğinin de olduğu çok korunaklı sokaktan yürürken nasıl kaybolduğunu merek etse de bugüne kadar cevabı bulunamaz. Tıpkı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın çok güvenli bir şehrin en nadide yerinde olan Suudi Arabistan Konsolosluğu’na girip kaybolması gibi.

O tarihteki Beyrut Suudi Arabistan büyükelçisi ile yakınlıkları bilinen el Fetih örgütünün bürosu da Nasır’ın geçtiği aynı güzergahta yer alması birçok spekülasyonlara sebep olsa da geçen zaman her şeyi unutturur. Geriye sadece Nasır el Said’ın fikirleri ve tek-tük özel kütüphanelerde yer alan kitabının ilk baskısı kalır.

Ama bu sefer böyle kalmamalı, dünya gerçekle yüzleşmelidir.

yazının kaynağı

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;