Batı silahlarının Kiev ordusu tarafından bizatihi Rusya’yı vurması fikrinin Pandora Kutusu’ndan çıkarılmasıyla, Başkan Biden’ın İsrail’in Gazze soykırımına yönelik, “savaşın bitme vakti geldi” açıklaması arasında bağ var…
Senkronun merkezi ABD Başkanlık seçimleridir…
Washington, kum saatinin belinden geçen zaman tükendikçe, sadece cari krizleri değil, stratejik hatta taktik meydan okumaları bile hoş görüyor. Aslında ‘yutuyor’…
Pekin’in örneğin Tayvan konusundaki söylem ve adımlarındaki sertlik de, Çin Savunma Bakanlığı’nın, “Çin ordusu, Rus ordusuyla birlikte dünyada adaleti savunmaya hazır” açıklaması da, Ortadoğu’da İsrail’i rahatlatacak İran’ı darlama operasyonları da buradan geliyor…
Suriye’de terör örgütünün cüret edip-edemeyeceği tartışılan sözde seçim girişimleri de bunun bir parçası, İsviçre’de yapılacak uluslararası Ukrayna konferansı da. Rusya, Çin, S. Arabistan bir tarafa, ABD Başkanı bile zirveye katılmayacak kadar umutsuz olsa da şeklen zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar…
Ukrayna-İsrail-Çin siperleri hiç bu denli belirgin, birbirlerine ulaşacak kadar açık kazılmamıştı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu zamanlamada gerçekleşen ve görüşmelerin ilk maddesi Gazze olan Çin ziyaretinin gösterdiği de budur. ‘Ortak güvenlik’ de konuşuldu ama nasıl acaba?..
HER İKİ SAVAŞIN ‘KONTROLÜ’ KİMİN ELİNDE?
Ortadoğu’daki sürekli ‘lades’ haline ‘aklımda’ denmesi hayatidir; Amerika Gazze’de savaşın sona ermesi için İsrail’e ne kadar abanıyor görünse de, 7 Ekim’den bu yana edinilen tecrübeler Tel Aviv’e zaman kazandırma tuzağına dikkat konusunda şüphelerimizi uyarıyor…
Başka sorular da var; ‘Netanyahu, Biden’ın seçimi kazanmasını ister mi’ sorusu, ‘Putin, Biden’ın seçimi kazanmasını ister mi’ sorusuyla buluşuyor…
İsrail soykırıma devam ederse ABD’de kime yarar? Putin Ukrayna’da beklenen yaz atağını gerçekleştirirse ABD’de kime yarar?
Amerikan yönetiminin İsrail’e her istediğini yaptırabileceğine ilişkin bir kabul var ise, şu anki şartlar önermeyi teyit etmiyor. Netanyahu’nun böylesi zamanda Amerikan Kongresi’nde konuşma yapabilmesi Tel Aviv’in nüfuzu hakkında fikir vermeli. 13 Haziran’da gerçekleşeceği söylenen oturumda Biden’ı ne kadar yaralayabileceğini kim tahmin edebilir? Tabii anlaşmazlarsa…
İş burada da bitmiyor; her iki savaşın yine Washington’da hem tarafları hem taraftarları var. Dışişleri, istihbarat camiası, Pentagon/Centcom, askeri-endüstriyel kompleks, bir yandan Amerikan ekonomisini besleme olarak görülen ama öte yandan, yeni dünyanın yeni ekonomisinin nasıl olacağına ya da kalacağına ilişkin görülmemiş mücadele yürütüyorlar…
ZAMANA YATMAK, SİLAHA DAYANMAK…
Türkiye gibi iç siyasi istikrarı sabit bir kaç kritik ülke hariç, dünyanın tamamında-ABD, İngiltere, Avrupa Parlamentosu,
Mısır, İsrail dahil-zemin kayganlığını koruyor…
Üstelik, herhangi bir ülkenin politikalarını belirlerken yönünü ayarlayacağı güçlü ve güvenilir kerteriz noktası da bulunmuyor. Jeopolitik mıhların yerini stratejik muğlaklık almış durumda. Herkes kendi açısından kaosu tarif etmeye çalışıyor. Ne yazık ki hemen hepsi ciddi boşluklar barındırıyor. Haliyle zamana ve silaha yatıyor…
Rus topraklarını vurma tehdidi ortaya çıkınca Moskova, Putin’in ağzından Amerika’ya bir soru yöneltti; “Avrupa ülkeleri küçük ve yoğun nüfuslu ülkeler olduklarını hesaba katıyor mu? Eğer Avrupa bunun sonuçlarıyla karşı karşıya kalırsa, ABD ne yapacak? Küresel bir çatışma mı istiyorsunuz?”
Dünya Savaşı’nın kibar tasvirine Washington açık yanıt verdi; “Hayır, böyle bir şey istemiyoruz”…
O halde ABD ne istiyor? O da zamana oynuyor; 9-11 Temmuz’da gerçekleşecek NATO zirvesine kadar ‘kuzularını’ bir arada tutmak, sonra da salimen seçimlere yürümek. Yoksa artık kimse, Ukrayna’nın Rusya’yı yenilgiye uğratarak, kaybettiği topraklarını geri kazanabileceğine inanmıyor. Keza, NATO’nun Ukrayna’da savaşa gireceğine de. Ancak ‘kaza kurşunu’ ihtimali hep var ve azımsanamaz…
‘ANKARA’YI BOŞ BIRAKMAYA GELMEZ!’
Kaos takvimine vurgu yapıyoruz; önce Çin-ABD zirvesiydi, sonra ABD seçimleri, NATO zirvesi, BRİCS toplantısı gelecek…
Bunlar ‘teneffüs’ anları değil. Küresel güçte dalgalanma uzun süre devam edecek. Ancak bu tarihler görüş mesafesini artıracak. Türkiye’nin önünde iki kritik gelişme bulunuyor; biri, Suriye’deki sözde seçimler, diğeri İran üzerinde toplanmaya başlayan zıt kutuplar…
ABD-PKK yapımı Suriye’deki seçimlerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine yönelik okumalar, Fidan-Blinken görüşmesinin ardından gelen ABD Dışişleri açıklamasıyla ‘biraz’ rahatlamış görünüyor. Ancak kimse garanti veremiyor. Örneğin terör örgütüne yakın kaynaklar açıklamanın Türkiye’nin gazını alma amaçlı olduğunu dillendiriyor. Seçimler yapılırsa, daha doğrusu buna cüret edilirse saha yine karışacak. Bu açık. Ki ‘buradan’ İran’a geliyoruz…
Hayli karışık bir mevzu bu; Batı açısından İran bir yandan İsrail’in güvenlik beklentileri nedeniyle sakatlanması gereken bir ülke ama bundan daha etli bir tablo var. İran aynı zamanda Doğu’nun mızrak ucuna dönüşme potansiyeli taşıdığından, Amerika’nın bunu bir şekilde durdurması gerekiyor…
Hiç yorum yapılmamış
1720 kez izlendi
734 kez izlendi
497 kez izlendi
569 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.