SİYASET

Leyla İpekçi : Biraz da gönül particiliği artık!

Tarih
16 Nisan 2019
İzlenme
Kişi
Yazar
Leyla İpekçi

Kendini devletin sahibi olarak gören ulusalcı laik çevrede büyüdüm. Milli şef adayı idi her genç. Epeydir onların AKP nefretinin gerçeği görmelerine perde olması yüzünden AKP’li kadroların da yanlışları giderek çoğaldı. CHP zihniyetindekiler ise yanlışı görebildikleri kadar doğruyu göremez hale geldiler.

AKP nefretiyle üstün körü ve sığ bir devlet muhalifliğine teslim olmaları bana çok ironik geliyor. Teröristle işbirliği yapmaya dahi göz yuman bu anlayış yüzünden nefret çoğaldı, hile ve şaibeden medet uman kitleler bir kez daha darbelere, Gezi kalkışmalarına, 15 Temmuz’lara yeşil ışık yakacak kıvama getirildi çoktan. Bu bir parti meselesi değil, yerli olmakla yabancı olmak arasındaki uçurumdur vesselam.

* * *

Son 25 yıldaki birkaç olaya bakalım. Misal postmodern darbe yapmaya halkı ikna etmek için öncesinde kurgulanan kanlı eylemleri, parti kapatma gerekçesi oluşsun diye yapılan hileleri, Susurluk Ergenekon gibi inanılmaz çetrefilli süreçlerin dışarıdan yönetilme biçimlerini, ekonomik kriz zenginlerini, her gün patlayan bombaları tek tek bilgileriyle anlatmaya kalkıştığımızda, kaba genellemeci bir tutumla bizi bazen bölücülükle bazen liberallikle bazen irticacılıkla ve şimdi de particilikle suçlayan gözünü nefret bürümüş kişilerle karşılaştık hep.

Kulaktan dolma yanlış bilgilerle manipüle edildiklerinin farkına varamıyorlardı. Biz de yanıldık nitekim, Ergenekon sürecinde geç uyandık, bazı olayların iç yüzünü görmekte geç kaldık.

Şimdi bir kez daha! Ah diyorum ah! Susmam gereken yerde konuştuğum için kızıyorum kendime.

Oysa on yıllardır tahakkümcü, her şeyin doğrusunu bilen, küçümseyici tavırlara maruz kalmaktan susmaya alışmıştık. Benim gibi tek parti zihniyetinin torunlarının içinden gelenlerin söz söylemeye hakkı vardır. Nefret ederek değil, elan severek! Nihayetinde “şimdi sıra bizde” intikamcılarından daha fazladır söz söyleme hakkımız.

* * *

Evet on yıllarca vesayet ile yönetildik. Ordunun, seçilmiş hükümetleri Amerika’nın çizdiği doktrin içerisinde yönetmeye devam etmesinin ve ilelebet devletin sahibi olma hırsının sancılarını darbelerle, iç karışıklıklarla, Alevi Sünni gerginliği, Türk Kürt gerginliği çıkması için yapılan korkunç usta operasyonlarla on yıllarca bedel ödedik.

Amerika’nın desteği olmayan tek bir darbemiz yoktu, pek çok faili meçhul cinayet ve katliamın ardında devlet içindeki devletin küresel bağlantılarına hizmet edenlerin ve uluslararası aktörlerin güdümlü elemanları olduğu defalarca delilleriyle ortaya çıktı.

Uğur Mumcu’nun katledilişi böyleydi mesela ama yıllarca “İran parmağı” gibi bir terimle uyutulduk. Onlarca gazeteci, aydın katledildi, ki çoğunun şifresi çözülmüştü. Binbir parmaklı bir el zorbalıkla tehditle terörle hep engel oldu gerçeklerin açığa çıkmasına. Susurluk gibi sonradan 28 Şubat darbesine zemin hazırlanacak bir çetenin uzantıları büyük ekonomik krizde kamu bankalarının içini boşalttığı halde yargılanmadılar mesela.

Devletin elinden gittiğini düşünen ve evlatlarını süper muhalif yetiştiren ahbaplarıma bakıyorum, adaletle, keşfetmek ve öğrenmekle değil de hep her şeye muhalif olmakla dolan mesailerinde kim içini dolduracak söz söyleyebilir bugün bunlara dair? Bu gözü dönmüş önyargının ortasında tek kelime edememek ve gerçeğe yaklaşamamak ne kadar üzücü.

* * *

Acısıyla, yarım kalmış vedasıyla, çilesiyle yoğrulan farklı kesimlerden kişilerle bir arada çalışma, üretme, dayanışma ve siyaset yapma imkanını bulduk birlikte. Siyaset derken bir partinin propagandasını yapmaktan bahsetmiyorum. Ortak hayatımızın devletle olan ilişkilerini düzenleyen manasını birlikte tabir etmeye çalışmaktı siyaset bizim için.

Devletin içindeki devleti darbe ve katliamlarla yöneten ve halkı hep birbirine kışkırtarak kendi muktedir alanını korumaya çalışan bir zümre tarafından yönetilmeye itirazımız vardı. (Ah bu terimler bile şimdi ne kadar uzak bana!)

Tek parti döneminden kalan zihniyetin bu katı vesayetçi tutumu yüzüden dayatmacı hayat tarzını siyasetin yegane malzemesi yapması bir yana, şehirleri 70’lerden itibaren rant ile gecekondulaştıran, Güneydoğu’da durmadan kışkırtılan terör sonucu zorunlu göçü meşrulaştıran, yüksek enflasyonu bir gözdağı olarak kullanarak İMF’lere esir bırakan yönetici kadrolarla yattık kalktık.

Bunlarla yetişen nesiller giderek hayatın gerçeklerinden uzak büyüyorken biz birlikte güzelleşelim diyenler hep muhalefette kaldık, hep haykırdık. Madımak’ta yanan, Hrant gibi sokakta katledilen, PKK terörüyle can veren dostlarımız vardı. Devlet içindeki devlet eliyle zulme uğrayan da pek çok dostumuz vardı.

Bu bizi partilerle yapılan bir politik dava gütmeye yöneltmedi doğal olarak. Barış arzusuna, birbirimizi sevmeyi, anlamayı oluşturacak platformlar kurmaya yöneltti. Yıllarca yazdık, tartıştık, konuştuk, toplandık birlikte.

Birlikte güldük, dayanıştık, ağladık, sevdik, haykırdık, sustuk. Gençliğimde “bunlar faşist katillerdir” diye bana tanıtılan ülkücüler arasından yakın dostlar edindiğim gibi, özellikle barış süreci yıllarında gözaltında işkencede kaybedilen, kayda geçirilmeyen, sessizce infaz edilip toprağa gömülen ölülerden bir diriliş dayanışması çıkardık.

* * *

15 Temmuz’u kırk yıldır devletin içinde hileyle konuşlanarak hazırlayan ve uluslararası aktörlerin içerideki işbirlikçisi olduğu ortaya çok acı biçimde çıkan yapılanmaların, kurguladığı algı bozukluğunda ihaneti hileyle örten “ıslak imzalı TÜBİTAK raporları” bile sahte çıkmıştı. Bugün seçim sonuçları için hassasiyet gösterenler arasında bunları hatırlayan, ne olup bittiğini hakkıyla yorumlayan var mı? Olsaydı bu sığ tartışmalarla kaybedecek bir saniyemiz olmadığının farkına çoktan varırlardı.

Sonuçta halkına kurşun sıkan, tank ile üzerine yürüyen güdümlü elemanlar, bu milletin meclisini ve bütün resmi binalarını hunharca bombalamaktan çekinmediler. Bu korkunç tablonun tabirinde biz birlikte olmalı, kenetlenmeliydik.

Ama “Erdoğan ne olursa olsun gitsin” diyen küresel aktörlerin algımızı bozması Ergenekon döneminde duruma içerden uyananlar dışında mümkün olamadığından yakında yeni bir Gezi için gereken kıvamda muhalif çoktan yetişti yine.

* * *

Çok üzülüyorum. Bir daha bu kışkırtmalara kapılmayız, bu kanlar on yıllardır boşuna akmadı demiştim. Ama ne oldu? Kendi iddialarına delil sunduğu için usta manipülatörlerin kandırmalarına her seferinde esir düştüler. Yağmur yağdığında su bastı diye algı operasyonu yapılıp her yere servis edilen havaalanı fotoğrafları bambaşka bir yerde çekildiği ortaya çıktı mesela. Ama fark etmez, rantçılık büyük dediler, çıktılar işin içinden!

Bu tip algı manipülasyonlarıyla muhalif zihinler öyle bir kıvama getirildi ki, evet uçakta iniş sırası beklemekten mustarip olmayı tercih ediyorlar dünyanın en büyük havalimanının yapılıp bir haftada bir milyon yolcunun yaralanmasından.

yazının devamı

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;