KÜLTÜR/SANAT

İsmail Kılıçarslan : O küçük hikâyenin peşinde

Tarih
26 Ekim 2014
İzlenme
Kişi
Yazar
İsmail Kılıçarslan
26 Ekim 2014...
Epeydir etrafımdaki herkese 'artık küçük hikâyelerin peşindeyim' diyorum. Öyle çok güzel, çok dikkat çekici, çok olağandışı olmasına gerek yok bu hikâyelerin. Küçük ve sahici olsunlar yeter…
Küçük hikâyeleri en çok hayatın küçük anlarında buluyorum. Tabiri caizse büyük ve ideolojik akılla sarmaş dolaş öykülerden bu küçük hikâyelere kaçmayı, kaçabilmeyi umuyorum her seferinde. Mesela büyük Alman faşizminden daha çok ilgimi çeken şey bir babanın evinde uyguladığı 'mikro faşizm' oluyor. Asıl hikâyeyi, hikâyeye değer olanı orada buluyorum.
Hadi bir başka yoldan ilerleyeyim. Küçük hikâye, aslında büyük hikâyenin kendisinden daha kıymetlidir ve yine aslında her büyük hikâye içinde mutlaka bir küçük hikâye barındırır. Faşizm örneğinden gidelim: Hitler başarısız bir ressam kabul edilmeseydi, hatta başarısız bir ressam olmasaydı yine de öldürür müydü milyonlarca insanı?
'İdeolojik akılla sarmaş dolaş' dedim. Bugün Türkiye'de, özellikle de sosyal medyada, o ideolojik akıl olmadan neredeyse tek bir cümle kurulmuyor gibi
geliyor bana.
'Gezici değil' diye Kuzu filmiyle Altın Portakal kazanan Kutluğ Ataman'ın başına gelenleri takip ettiniz mi bilmem? İdeolojik aklın insanı ne hallere düşürebileceğinin en acıklı göstergelerinden biriydi. Yılların film eleştirmeni Tunca Arslan, Kuzu için 'maalesef iyi film' yazabildi mesela.
Yanlış anlaşılmasın. İdeolojik akla inanan, bu aklı önemseyen biriyim. Benim itirazım, ideolojik aklın hayatın bütününü kapsayarak bizden her şeye 'siyah' ya da 'beyaz' dememizi istiyor oluşu. Oysa gündelik hayatımız genellikle 'gri' olandan ilerler. Ya da şöyle diyelim: Gündelik hayatımızın 'gri' olanda ilerlemesi bir zihinsel sıhhat göstergesidir.
Aslına bakarsanız bu yazıyı kaleme alma gerekçem de iki küçük hikâyeye dayanıyor. İkisi de son günlerde attığım iki sosyal medya mesajı ile ilgili.
Geçtiğimiz çarşamba gün, bir görüşme için iki arkadaşımla birlikte İzmir'deydim. Sabahtan akşama dek İzmir'in caddelerinde, sokaklarında dolaştık. Kordon'u baştan aşağı turladık. Şehirdeki tüm işlerimiz bitip de İstanbul'a dönmek üzereyken şunu yazdım: 'Onlarca mutluluk taklidi yapan kadın ve onlarca mutsuz erkek gördüm bugün İzmir'in sokaklarında. Belki anlamı yoktur; fakat ilginç geldi.'
Akşama değin dolaştığım İzmir'den bir gözlemimi aktardım ve bunun gayet anlaşılabilir bir cümle olduğunu zannettim. Ne safmışım. Aldığım ilk tepkilerden biri şuydu: 'İzmir gavur ya, ondandır. Sen Bayburt'a, Sivas'a, Erzurum'a git bir de. Bak orada insanlar ne kadar mutlu?' Nasıl, şahane yaklaşım değil mi? Daha bitmedi. Bir diğer tepki de şöyle: 'İzmirlilerin zevk aldığı tek şey Tayyip'in İzmir'i alamaması.' Ve bence en ilginç tepki de şu: 'Milletin karısına kızına bakmak haram değil mi?'
'İdeolojik aklın bizi yönetmesi' derken tam bunları kastediyorum işte. Sıradan bir gözlem cümlesinden büyük büyük okumalara girişip sizi o cümleyi yazdığınıza yazacağınıza pişman ediyor artık insanlar.
Bence şimdiki örnek daha da trajik… İki akşam önce bir konferansa yetişmek üzere büyük bir kavşakta taksi bekliyordum. Önümde bir araç durdu. Son derece şirin gencecik bir çift vardı araçta. Erkek, aracın dörtlülerini yaktı. Telaşla ikisi de araçtan indi. Ardından el ele tutuşup kavşağın köşesindeki camiye koştular. Saatimi kontrol ettim. Yatsının okunmasına 7-8 dakika vardı. Ben de şunu yazdım sosyal medyada: 'Genç bir çift akşamı kaçırmamak için arabanın dörtlülerini yakıp indiler; el ele tutuşarak camiye seğirttiler… Öyle eşsiz bir andı ki…'
Anlayacağınız, benim açımdan hayatı yaşanır kılan küçük hikâyelerimden birine daha şahit olmuştum ve evet o an, eşsiz bir andı benim için. Fakat yazdığım cümleye 'işte gerçek aşk bu' yorumlarından tutun da 'seni gidi romantik İslamcı' ithamlarına değin bir sürü ilginç tepki gelince ne yapacağımı bilemedim.
Yazdığımız, yaptığımız, yaşadığımız hiçbir şeyin 'küçük ve sahici' olmayacağı, böyle anlaşılmayacağı bir düzleme ilerliyoruz giderek. Üzülüyorum. Çok üzülüyorum.
Ne diyordu Jung: 'Emmimin oğlu. O çift demek ki Şafii değilmiş. Şafii olsalar el ele tutuştuklarında abdestleri bozulur la.'
Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;