GÜNCEL

İsmail Kılıçarslan : İki tuhaf basın öyküsü

Tarih
26 Nisan 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
İsmail Kılıçarslan

25 Nisan 2015

Önce yargımı belirteyim. Peygamberlikten başkaca 'kutsal meslek' yoktur. Ne öğretmenlik, ne doktorluk, ne hâkimlik kutsaldır. Hele hele gazetecilik dediğimiz şeyin kutsallıkla uzaktan yakından ilişkisi yoktur.
Sonra öyküleri anlatayım size. Birinci öykümüz iki gün önceden ve Urfa'dan.

Üsküdar Belediyesi, Şanlıurfa'da yaşayan mülteci çocuklar için 'onları mutlu etmek çocuk oyuncağı' sloganıyla bir oyuncak toplama kampanyası başlattı. Kampanya çerçevesinde Üsküdar halkının bağışladığı 20 bin civarında oyuncağa bir 20 bin oyuncak da Üsküdar Belediyesi ekledi. İki gün önce, 23 Nisan vesilesiyle bu oyuncakların dağıtım töreni vardı. Yaklaşık 10 ekip, aynı gün tam 40 bin mülteci çocuğa teslim etti gıcır gıcır oyuncaklarını.

'İnsan onurunu zedelememek' için oyuncakları sınıflarda, öğretmenlerin nezaretinde dağıtmayı planlamıştı Üsküdar Belediyesi. Öyle de oldu. 40 bin çocuk, sınıflarında sıralarından kalkmadan teslim aldı oyuncaklarını.
Üsküdar halkının ve yerel yönetiminin işbirliği ile yapılan bu güzel organizasyonu bir gazeteci olarak gün boyu yerinde takip ettim.
Dağıtımlar, Şanlıurfa'nın Yenice mahallesinde Unicef'in Türkiye ile birlikte kurduğu bir mülteci okulunda başladı. Ekipler, okullara buradan dağıldı.

Gece, dönüşe geçtiğimizde Radikal'in Doğan Haber Ajansı'ndan alarak yayınladığı haberi gördüm. Ali Leylak ve Ömer Şulul imzalı habere başlık olarak 'Suriyeli çocukların oyuncak izdihamı' uygun görülmüştü. 'Ezilme tehlikesi atlatan çocuklar korkudan ağladı' gibi cümlelerle süslenen habere kalırsa çocuklar oyuncak dağıtımı esnasında ölüm tehlikesi atlatmışlardı.
İlgili kısmının tek kelimesi bile doğru olmayan haberin konu ettiği olay gözümün önünde yaşanmamış olsaydı susardım belki. Ancak, habere konu olan olay ben oradayken ve toplam 2,5 dakika içerisinde gerçekleşti.

Üsküdar Belediyesi, tören alanındaki okulda öğrencilere dağıtılması için okul yetkililerine balon ve bayrak vermiş önceden. Aslında sınıflarda sessizce dağıtılabilecek bu bayrak ve balonları bir öğretmen okulun kapısında dağıtmayı uygun görmüş.
Çocuklar balonları ve bayrakları görünce öğretmenlerine doğru hücuma geçtiler. Öğretmen, toplam 2 dakika balon ve bayrakları dağıtmaya çalıştı. Ancak baktı ki bir izdiham söz konusu, derhal Arapça olarak 'bunu yapmaya devam ederseniz dağıtımı durduracağım' dedi ve çok kısa bir süre sonra da bıraktı dağıtım işini. Bu esnada arkadaşlarının ittirmesiyle yere düşen bir iki çocuk oldu. Olayı gören bazı hanım misafirler derhal çocukların yanına gidip onları kucağına aldı ve mesele 2,5 dakika içinde bir iki çocuğun ağlaması ve teselli edilmesi ile son buldu.

Sevindirilen 40 bin çocuk ve tüm organizasyon boyunca (sevinçten ağlayan çocukları saymazsak) ağlayan iki-üç çocuk. Nedense Doğan Haber Ajansı ve Radikal, bu 2-3 çocuğun üzerinden yapmayı uygun görmüş haberini. 'Nedense' demem lafın gelişi. Aslında nedenini çok iyi biliyoruz hepimiz. Gözümüzün içine baka baka 'yalan söyleme'yi niçin göze aldıkları konusunda da hiçbir şüphemiz yok.

Gelelim 20 Nisan'da İstanbul'da yaşanan ikinci öykümüze.
Avea, görme engellilere yönelik olarak 'Gün Işığı' isimli bir sosyal sorumluluk projesini hayata geçirmek üzere Emine Erdoğan'ın da katıldığı bir etkinlik organize etmiş. Bilenleriniz vardır elbette. Bu tip etkinlikleri düzenleyen kurumlar, etkinliği haber yapmasını istedikleri basın kuruluşlarını programa davet ederler. Yani, davet edecekleri basın kuruluşlarını 'seçerler.' Avea'nın etkinliğinde de öyle olmuş. Pek çok basın mensubu etkinliği izlemek için salondaki yerini almış.

Fakat bu 'özel' etkinliğin davetsiz bir misafiri var. Cihan Haber Ajansı'ndan Hüseyin Aydın isimli bir muhabir. Etkinliği takip etmek istediğini beyan ederek salona girmeye çalışıyor. Önce, alınıyor salona muhabir. Ardından, etkinliği organize eden firma yetkilileri 'biz sizi davet etmedik, lütfen salondan çıkar mısınız' deyince basın kartını falan gösterip yüksek sesle itiraz ediyor. Salonda gereksiz bir gerginlik oluyor. Hatta görme engelli çocuklar bu yüksek sesli arkadaşın yaptıklarından tedirgin oluyor; salondan çıkan muhabir, zaten davetsiz olduğu bir toplantıdan çıkarıldığı için, 'ağlıyor' falan.

Hayır. Hiç kimse bana 'haber alma hakkı' falan demesin. Burada bir 'haber alma hakkı' durumu yok. Standart bir medya mensubu, bu tip organizasyonlara 'davetsiz şekilde' gidilmeyeceğini bilir. Yine de gidip takip etmek isterse, organizasyonu düzenleyen kurumun kendisini salona almama hakkı olduğunu bilir. Dahası, orada olan biteni haber yapmak isterse 'salonda bulunmaksızın' hangi yollarla haber yapabileceğini de bilir. Dışarı çıkıp ağlamak nedir yahu? Mesleğe dün başlayan stajyerler dahi yapmaz bunu.

Çok belli ki bu arkadaş oraya 'kendisi haber olmak' için gitmiş. Meselenin bir sosyal sorumluluk projesi olması, binlerce insanın hayrına bir iş yapılıyor olması, toplantının 'özel' olması, görme engelli çocukları tedirgin etmek falan vız gelmiş tırıs gitmiş.
'Haber alma hakkı'nın arkasına sığınıp basın kartı göstermekle mesele halloluyorsa ben de Cihan Haber Ajansı'nın editöryal toplantılarını takip etmek istiyorum. Ya da hatta Fethullah Gülen'in Pennsylvania'daki villasına girip, dip kıyı dolaşıp şöyle sıkı bir haber patlatmak istiyorum 'küçük dünyası' hakkında. Olmaz mı?
Ne diyordu Unamuno: 'Dayının. Üsküdar Belediyesi mülteci kardeşlerimizi, Avea görme engelli yavrularımızı sevindirmiş. Günün sonunda kazanan çocuklar olmuş işte. Boş ver bu gerçeküstü adamları yahu.'

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;