TARİH

İsmail Kılıçarslan : Çeşme muhafazakârlığı

Tarih
16 Ağustos 2014
İzlenme
Kişi
Yazar
İsmail Kılıçarslan
16 Ağustos 2014...Başlıktaki muhafazakâr lafzını okuyup da 'hah, yazar burada Amerika'yı yeniden keşfetmiş' deme. Ayrıca 'Amerika'yı keşfetmek' diye bir şey yoktur. Amerika kıtası oradaydı hep. Adi sömürgeciler kıtaya ayak basınca bunun adını 'keşif' koydular. Biz de, dünyanın geri kalanıyla birlikte bu dolmayı yuttuk.
Hayır. Muhafazakârlığın Türkiye'de ne denli 'yanlış' bir politik tanımlama olarak kullanıldığından bahsetmeyeceğim. Birinci sınıf muhafazakârlığın aslında Kemalist geleneğin ta kendisi olduğu daha önce on bin kere falan yazıldı. Değişim istememe bahsinde yani.
Ben, daha çok kelimenin son 12 yılda hemen herkesin ağzına pelesenk olan 'sosyolojik karşılığı' ile ilgiliyim. 'Verili değerlerin korunup kollanması' fikrine bayılan muhafazakârlarla boğuşmayı deneyeceğim anlayacağınız.
Şöyle tanımlıyor değil mi abimiz/ablamız muhafazakârlığı: 'Bizi biz yapan değerlere bağlı, onları koruma fikrine inanmış, dahası koruma iddiasında olan, ecdadın yapıp ettikleriyle gurur duyan insan teki.'
Nerde yapıyor bu tanımlamayı ortalama bir muhafazakâr? Bir medrese iken çay bahçesine dönüştürülmüş ve böylelikle 'korunmuş' bir ecdat yadigârında nargile çekiştirirken. Ya da gazete bayiine dönüştürülmüş muhteşem bir sebilin tam önünde arkadaşıyla yarenlik ederken.
Soru şu: İstanbul'da musluğunu çevirdiğinizde suyu akan herhangi bir tarihi çeşmeyi en son ne zaman gördünüz? Peki, bunu kendisine dert edinen herhangi birini, herhangi bir yerel yöneticiyi, herhangi bir bakanı?
Kusura bakmayın da, 400 yaşındaki çeşmeden su akmasını muhafaza edememiş insan teklerinden oluşan bir topluluğun 'bizi biz yapan herhangi bir değeri muhafaza etme' şansı yoktur.
Osmanlı'nın yaptığı muhteşem bir hamamı restore edip kafeteryaya çevirmekle gurur duyan adamlar gördü bu gözler yahu. Üstelik bunu da 'tarihi kültürel miras vizyonu' diye bir yaveyle izah ediyordu. Çünkü güzel ülkemizde 'tarihi mekanların dolaşıma sokulması' fikri, tıpkı 'kentsel dönüşüm' gibi yanlış anlaşılıyor ve yanlış uygulanıyor. Kentsel dönüşüm de 'tarihi kültürel mirasın korunması' meselesi de hem 'yerlilik' hem de 'yerindelik' ister. Yusuf Kaplan hocadan ödünç alarak söyleyeyim, 'hem hal ister hem mahal ister.' Hadi biraz daha ilerleyelim buradan: Hali olmayanın mahalli de olmaz. Dolayısıyla mekanın yoksa imkanın yoktur. İmkanın yoksa 'medine' kurup medeni olamazsın.
Bizi biz yapan değerlere sadakati önemsediği iddiasında olan birinin, aynı zamanda bu değerlerin hangileri olduğu konusunda 'ortalama fikirlere sahip olması' gerekir değil mi? I ıh. Türkiye'de gerekmez.
Bizde muhafazakârlık, camilerdeki 300-400 yıllık halıları seccade desenli bordo halılarla değiştirmektir, o kadar. Doluştuğu alışveriş merkezlerinde mescit olsun diye sosyal medya kampanyası patlatmaktır, o kadar. Alışveriş merkezi fikrinin, 'muhafaza ettiği' hemen her şeye kökten karşı bir fikir olduğu konusunda düşünmeyi reddederek muhafazakâr olunabilir mi yahu?
Burada da Fatma Barbarosoğlu'nun 'sosyal ahlak' üzerine yazdıklarını hatırlayalım. Modern bireyler olarak hemen her durumun 'sosyolojik olarak izahı'nı arıyoruz. Ancak mesele bazen sadece 'sosyal ahlak' oluyor, o kadar.
Restorasyon adı altında restoran yapılırken de, tarihi çeşmenin musluklarını çalınırken de, alışveriş merkezleri doldurulurken de mesele sadece 'sosyal ahlak.'
'Mesele Hazreti Ali'yi sevmekse ben de Aleviyim' diyen safdil biri gibi söyleyeyim: 'Mesele tarihi-kültürel mirası ve biriktirdiğimiz toplumsal değerleri korumaksa hiçbirimiz muhafazakâr değiliz.'
Ne diyordu Lorca: 'Bizim müteahhit arkadaşlar restore eder, biz de geleneksel İnegöl köftesi satarız mekanda. Cümledeki 'geleneksel' vurgumu kaçırma hacı abi. Ayık ol.'
YeniŞafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;