SİYASET

Etyen Mahçupyan : Çomak sokma siyaseti

Tarih
26 Ocak 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Etyen Mahçupyan

26 Ocak 2015

Demokrasisi oturmamış, olgunlaşmamış ülkelerde, siyaset özellikle hızlı değişim ve belirsizlik dönemlerinde bir anda kişiselleşebilir. Siyasi partilerin içinde ayrışmalar başlatmak üzere arayışlar ve girişimler ortaya çıkabilir. Eğer herhangi bir partide, birbirine eşit olmasa bile birden fazla taşıyıcı figür varsa, parti içi siyaset bu kişiler etrafında tasarlanmaya başlanabilir. Birçok siyasetçi kendi ayakları üzerinde duramadığı ölçüde bir liderin gölgesi altında kendine kariyer arayabilir. Diğer taraftan bu durum bazı siyasetçilerin de işine gelir, çünkü böylece etraflarında bir destek oluşturur, pazarlık güçlerini artırırlar. Nihayet çoğu zaman medya da bu tür kısır siyasetin parçası olmayı tercih eder. Sonuç ülke sorunlarını ve çıkarlarını ilgilendiren gerçek siyasetin, yerini bir kişisel çekişme döngüsüne bırakması ve toplumsal enerjinin emilmesidir. 

Bu durumun örneklerine Türkiye geçmişte çok tanık oldu. Hükümetlerin başarısızlığı, sadece siyasi partiler arasındaki basiretiz ayak oyunlarından ötürü değil, o partilerin içinde sorumluluk sahibi bir kadro hareketinin oluşamaması ve neredeyse feodal nitelikte bir parçalı yapının partilere hakim olması nedeniyleydi. AKP bu hastalıklı yapıyı da kendi pratiği içinde değiştirdi. Sosyolojik dönüşümü taşıyan ve onun sorumluluğunu alan bir misyon ve kadro partisi olarak ortaya çıktı. Ancak AKP de büyüdükçe ve toplumun içine yerleştikçe, siyaset anlayışı açısından ‘kendisine benzemeyen’ birçok kişiyi doğal olarak saflarına kattı. Bu insanların bir bölümü parti üst kadrolarının ve liderliğinin yapmak istediğinin bilincine vakıf bir biçimde davrandı. Bir bölümü ise eski siyaset alışkanlıkları içinde fikre ve hedefe yoğunlaşma eksikliklerini, şu veya bu kişiye olan yakınlıklarıyla telafi etmek istediler. Yine de eklemek gerek ki bu sağlıksız durum halen de en az AKP’de yaşanıyor… 
Ne var ki hayat bu partiyi de sık sık söz konusu sınava sokuyor. Örneğin Gül’ün cumhurbaşkanlığı süresinin saptanması, ilk dönem sonrasında ne olacağı türünden sorular AKP içini bir miktar ama daha yoğun olarak AKP dışını hareketlendirmişti. Bunda şaşılacak bir şey de yok… Çünkü AKP’nin ‘hakim’ parti konumu, muhalefetin ve doğrudan AKP karşıtlarının iktidar partisi ‘içinde’ siyaset aramalarına, buraya ‘çomak’ sokma girişimlerine neden olabiliyor. AKP o sınavı başarıyla geçti. Şimdi ise önümüzde çok kritik bir seçim daha var ve aynı stratejinin çok farklı yöntemlerle arandığına tanık oluyoruz. 
Hedef AKP içinde bir ayrışma yaratmak ya da böyle bir ayrışmanın varlığını konu ederek iktidarı siyasi bir yanlışa zorlamak. Bunun için iki müsait alan var. Biri başkanlık sistemi, diğeri Merkez Bankası’nın tutumu... Her ikisinde de dolaylı olarak Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir mesafe oluştuğu ve bu mesafenin giderek açıldığı izlenimi verilmek isteniyor. AKP’lilerin isteseler de istemeseler de bu iki siyasi kişilikten birinin yanında durmak zorunda kalmaları için çalışılıyor. 
Tabii ki bu noktada asıl sorumluluk söz konusu iki siyasetçiye düşüyor. Onlar halen sürdürdükleri ilişkiyi geleceğe taşıdıkları sürece AKP’nin ne parti ne de yönetim olarak bir zaafa düşme ihtimali pek yok. Bütün ‘alternatif’ siyaset arayışlarının olmazsa olmaz koşulunun söz konusu ilişkinin bozulması olduğu açık. 
Öte yandan ne başkanlık ne de parlamenter sistemler kategorik olarak ‘iyi’ ya ‘kötü’ değiller. Mesele bunları nasıl tasavvur ettiğiniz ve nasıl hayata geçirdiğiniz. Türkiye şu anda kötü bir parlamenter sistemle ve delik deşik, tutarsız, çoğu noktada arkaik bir anayasa ile yönetiliyor. Bunun komple değişmesi lazım. Sonuçta hangi yönetim sisteminin tercih edileceği ise ikincil ve daha teknik bir konu... Düşünülmesi gereken sistemin adı değil, ima ettiği zihniyet olmalı. 
Merkez Bankası konusu da basit bir gerçekliği ifade ediyor. Türkiye hem büyümede geri kalmamak, hem de enflasyonu düşük düzeyde stabilize etmek zorunda. Bunların birini yapamadığı zaman, diğer hedefe de ulaşamaz. Cumhurbaşkanı doğal olarak gözünü büyümeye dikmiş durumda. Merkez Bankası ise geçenlerde Yapı Kredi Baş Ekonomisti Cevdet Akçay’ın belirttiği üzere bir yatırım bankasından daha muhafazakâr olmak zorunda. Çünkü nihai dengenin nereye oturacağını bilmiyor. Deflasyon yaşayan ülkelerin faiz indirmesi kolay… Hedefiniz enflasyonu indirmekse zor. Ama bu durum ‘çelişkili’ hedefler ima etmiyor. Sadece daha iyi bilgilenme ve koordinasyonun gereğini ortaya koyuyor. 
AKP seçim sürecinde bu kapsayıcı bakışa sahip çıktığı sürece kimse bir ‘alternatif’ dünya beklememeli.

Akşam

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;