AK PARTİ'nin seçimlerde sürpriz kayıp yaşaması, gizli açık herkesin manşeti. Bana da haliyle çok soru gelmekte...
Dilim döndüğünce kendi fikrimi söylemeye gayret ediyorum. Gelin bugün NEDEN-SONUÇ ilişkisine bakalım. İçeriden dışarıdan yürüyelim...
Başkan Erdoğan, seçimden hemen sonra Merkez Yürütme Kurulu'nu topladı.
Değerlendirmeler yapıldı.
Sızan bilgilere göre Erdoğan, "Ortada sadece oy kaybı değil, kan ve ruh kaybı da olduğu görülüyor" dedi. Kesinlikle haklıydı... Başkan Erdoğan iddialara göre şunları da söylüyordu: "Milletin sinesinden doğmuş bir siyasi partinin en büyük düşmanı vatandaşla arasına duvarlar örmesidir.
Hatayı vatandaşta aramayacağız. Oy kayıpları tek bir soruna ve tek bir başlığa indirilemez. Bu kolaycılık olur. Nerede eksik, hata, kasıt ya da ihanet varsa üzerine gitmek boynumuzun borcudur. Güneşi gören buz gibi erimemek, eleştirdiğimiz partilere benzememek ve daha ağır bedeller ödememek için AK Parti hatalarını görüp kendini toparlamak, milletle gönül köprülerini yeniden güçlendirmek zorunda... Enflasyon baskısı ve sonuçları toplumun birçok kesimini refah kaybına uğrattı..." Bunlara kimsenin bir sözü olamaz. EN fazla eklenecekler vardır. Hatırda kalması için...
Bunun için AK PARTİ öncesini hatırlamakta faydavardı! AK PARTİ'yi getirenrüzgarın ne olduğunu unutmamakgerekiyordu. 2002'den öncemanşetlerde DEVLETİ KORUMAK adına yasal sınırlarındışına çıkan isimleri, olaylarıgörmek günlük olaylardandı.
Faili meçhullerden, yargısız infazlara işkencelere kadar... Ve güvenlik gerekçe gösterilerek bunlar gizleniyordu. Devletin gücü karşıdakini silip atmak olarak görüldüğü gibi HESAPVERMEMEK de sıradan bir ritim haline gelmişti. "GÜVENLİK" denilince akan sular duruyor, her türlü hukuksuzluğun yollarına koca koca taşlar döşeniyordu.
Hepimiz güçlü devlet isteriz.
Bunda sorun yok. Ancak tanım ve içerikte anlaşmak da şart.
Bir ülke var olacaksa, sözü dinlenecekse, oyun kurabilecekse, düşmanlarını tasfiye edebilecekse, küresel çapta saygı görecekse GÜÇLÜ DEVLET şart. Net!
Güçlü DEVLET sorunları anında gören, bilen, analiz eden, reçete yazan ve güç kullanmadan çözebileceğini anlatan hissettiren yapıdır! Adaletten kopmayan, şefkatle yürüyen, zeki, bilgili, dünya ile entegre olan oluşumdur.
Sorunu tanımlarken ve çözerken daima güç kullanmayı tercih eden değil. Sözü ile titreten, gülüşü ile sevindiren bir çatıdır... AK PARTİ öncesi her daim devletimizin gücünden söz edilir ancak ne hikmetse sorunlar bir türlü çözüme kavuşmazdı.
2002'de Erdoğan ve arkadaşları iktidara geldi. Kağıt üzerinde tabii. İKTİDAR kendilerine verilmedi.
Yıllarca bunun mücadelesi yapıldı. Benim hiç unutmadığım AK PARTİ'ye yapılan ilk büyük operasyondu! Bence milattı. ANADOLU İNSANI o olaydan sonra AK PARTİ'nin tamamen yanındaydı. Sahipsiz bırakmıyordu...
Yıl 2006'ydı. Başörtüsü meselesi ile yıllarını kaybeden Türkiye, bir cenazede hafızalardan silinmeyecek olaylara tanıklık ediyordu. Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin suikastla öldürülüyor, DEVLET de cenazede bir araya geliyordu.
Askerler sivillerle yan yana gelmemeye özen gösteriyordu. AK PARTİ'nin en zor sınavıydı. İÇ-DIŞ bağlantılı operasyonla köşeye sıkıştırılıyorlar, bir de cenazedeki binlerce kişiden hakaret işitiyorlardı. Pet şişeler ile birlikte küfürler hakaretler havada uçuşuyordu! Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Beşir Atalay, Abdülkadir Aksu, Vecdi Gönül, Hilmi Güler, "Mollalar İran'a, katil hükümet" sloganları ile karşılanıyordu. Bir kadın elindeki "Uyanın" yazılı bir pankartla Gül'e vuruyordu... Bakanlardan biri POLİS KASKI takarak camiden kaçırılıyordu. Atılan sloganları hatırlatmama gerek yok. AK PARTİ'nin mağduriyetinin en bariz örneğiydi bu! Hiç günahları olmayan insanlar İSTİHBARAT İŞİ BİR cinayetten sorumlu tutuluyordu.
Seçilseler de DEVLETİN içinde kendilerine yer olmadığı söyleniyordu.
Mesaj buydu. Bunun içeri bakan tarafı kadar dışarı bakan tarafı da vardı.
Operasyonlar böyle gelir hiç görmez ve anlamazdık. Duygusal sloganlarla olan biteni anladığımızı zannederdik! İktidarlar değişse de kendi yolunu çizmek isteyenlere operasyonlar daha çok AVRUPA'dan yapılırdı. İçeride çok etkili odaklarla görünmeyen işbirlikleri vardı. İnsanlarımız bunları pas geçer anlamazdı.
Medya zaten bu tarafa bakmazdı.
Patronların dünyası bambaşkaydı!
Mesela SABANCI AİLESİ KÜRT SORUNU için topagiriyor, yön tayin etmeye çalışıyor ÖZDEMİR SABANCI enkorunaklı binada öldürülüyordu. SABANCI AİLESİ seçilerek mesaj en tepeye veriliyordu. İŞİNİZE BAKIN! DEVLET GÜCÜ'nü "GÜÇLE" gösteriyordu... Bu güç doğru bir güç değildi! Halk buna destek vermiyordu...
İşte AK PARTİ'yi 2002'de iktidara taşıyan rüzgarlardan en güçlü olanı buydu bence. HERŞEYE YENİDEN BAŞLAMAK İSTEYENLERİN TEMMENİSİ ARZUSUYDU BU! Sevginin, şefkatin, iletişimin, özgüvenin, zenginliğin, adaletin olduğu herkesin refahtan aldığı payla yoluna devam ettiği bir ülke hayal ediliyordu. Gerektiğinde gücünü göstermesini bilen bir DEVLET talep ediliyordu... O zaman da bu zaman da EKONOMİKŞARTLAR bence tali unsurlardı...
Elbette etkisi inkar edilemezdi.
Ancak halk mesaj vermek için bekliyor, bunu fırsat olarak kolluyordu sanki. Bana öyle geliyordu... AK PARTİ 2002'de geldi ve bir dönemi resmen değiştirdi.
Zenginlik de refah da adalet de hukuk da saygı da sevgi de yarınlara olan güven de tavan yaptı. Hizmetler de... DEVLETGÜÇLENİYOR ancak gücünü kendi insanı üzerinde test etmiyordu. DEVLETGÜÇLENİYOR ancak sınırları içinde DÜŞMAN icat etmekle uğraşmıyordu. DEVLETGÜÇLENİYOR ancak farklı düşünceleri TEHLİKE olarak kabul etmiyordu... Devlet GÜÇLENİYOR ve doğal olarak kendine güveni artıyordu. OLMASI gereken buydu. TÜRK DEVLETİ çok güçlüydü.
Hem gücünü uzun süre yanlış yorumluyor hem de gereksiz vehimlerle zaman kaybediyordu.
Ve AK PARTİ öncesi yaşanan hafızalarda olumsuz yer tutan tüm gelişmelerin bir ortağı vardı!
Bu CHP'ydi. Genel kabul bu yöndeydi. CHP lideri Özgür Özel bile bunu söylüyordu. MİLLETİÖTEKİ kabul eden anlayış, AK PARTİ ile yıkılıyordu.
Hatta DEVLETİ MİLLET İLE BARIŞTIRAN ERDOĞAN OLUYORDU...
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.