Adam, adeta çıldırmış ve kendinden geçmiş…
Yaptığı telsiz konuşmasında elemanlarına bağırıp çağırıyor, aşağılıyor, hakaretler ediyor. Son günlerde tavşan misali Türk askerinin önünde sürekli “av” olduklarını söylüyor:
-Ölülerin hesabını veremez hale geldik. Avrupa bir yandan, aileler bir başka yandan. Kimi, nereye gömdüğünüzü bile bilmiyoruz.
İşte, konuşmanın en önemli ve çarpıcı bölümü burası: PKK’nın tepesindeki Murat Karayılan, “Avrupa’ya ölü hesabı” vermekten bahsediyor! Söylediklerine bakılırsa, Avrupa PKK’yı sigaya çekiyor:
-Siz ne yapıyorsunuz? Niye bu kadar kayıp veriyorsunuz?
Murat Karayılan, sinirden kendinden geçmiş ve kaptırmış giderken, farkında olmadan bu ilişkiyi ifşa ediyor. Baksanıza, Karayılan denilen adam, “Avrupa’ya hesap veremez hale geldik” diyor. Tam bir ast-üst ilişkisi!
Bilmiyor muyduk, biliyorduk! İlişkinin farkında değil miydik, farkındaydık! Zaten uzun süreden beri yazıp çiziyoruz. Avrupa’daki bazı odakların Erdoğan’a yönelik saldırılarının altında da bu düşmanlığın yattığını ortaya koyuyoruz.
“İşte bunların gerçek yüzü” diyoruz… “Demokrasi” ve “insan hakları” gibi ardına sığındıkları kavramların aslında birer “maske” olduğunu anlatıyoruz…
Tabii, anlayan da var, anlayamayan da. Özellikle anlamak isteyenlerden ise hiç bahsetmiyorum. Öyle ya da böyle, hiç fark etmez, sonuçta tamamı Avrupa-PKK ikilisine hizmet ediyor. Bilerek ya da bilmeyerek hareket etmeleri veya maksatlı olmaları, aynı kıbleye döndükleri gerçeğini değiştirmiyor ki!
Maskelerine gelince…
Kiminin yüzünde Atatürk var.
Kimi “Bağımsız Türkiye” diye bağırıyor.
Kimisi, “Milliyetçi Türkiye” nutukları atıp, “Ülkeyi Erdoğan’dan kurtaracağını” söylüyor.
Vesaire, vesaire…
***
Peki, ne yapıyor Erdoğan?
“Artık maskeli balo bitti” diyor. Avrupa’nın rezilliklerini ortaya koyuyor. Bunu da yeri ve zamanı geldiğinde bizzat yüzlerine vuruyor.
“Dünya beşten büyüktür” diyor.
Tek kutuplu değil, çok merkezli bir dış politika izliyor.
Uluslararası arenada “adaletten”, AB ile ilişkilerde “eşit ortaklıktan” bahsediyor.
Bölgesinde Türkiye’nin milli menfaatlerini koruma kararlılığını ortaya koyuyor. Bunu da bütün dünyaya ilan ediyor. “Amerika büyük devlet, aman ha kızdırmayalım” demiyor. Teslim olmuyor. “Yaparız” diyor, yapıyor. “Vururuz” diyor, vuruyor. ABD’ye de gidip, Türkiye’nin vurduğu yerlerde hasar tespiti yapmak kalıyor.
Batı için son derece rahatsız edici hamleler bunlar. Trump gibi liderlerin ve çevresindekilerin huzursuz olmaları normal. Avrupa’da Merkel tipi politikacıların Türkiye’ye saldırmaları da çok doğal. Çünkü, alışkanlıkları bozuldu. Karşılarına Erdoğan adında biri çıktı, “yok artık” diyor. Onların dayatmalarına karşı çıkıyor. Kendi oyununu kuruyor, gerekirse farklı oyuncularla sahaya çıkıyor.
Emperyalizm bunu hazmedemez elbette!
Ya bizimkilere ne oluyor? Bedelli ya da bedelsiz Batı’nın avukatlığını yürütenler ne yapmak istiyor?
Bence, asıl bu soruya kafa yormamız lazım!
***
Kafa yormamız lazım dedim, demesine de…
Normal şartlarda bu sorulara cevap bulabilmek çok zor. Biz öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, yıllarca Başkanlık Sistemi’nin öncülüğünü yapan ve bu uğurda ağır bedeller ödeyen MHP içinden bile zamanı geldiğinde “hayır, olmaz, olamaz” diyenler çıktığını gördük. Bugün de yıllarca 6. Filo’yu “denize dökmekle” övünen eski Marksist-solcuların, gönüllü olarak ABD menfaatlerine hizmetçiliğe soyunduklarına şahit oluyoruz. Sözde Atatürkçülerin ise, “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” sözlerini unutup, Batı’nın peşine takılmasının oluşturduğu sarsıcı travmayı yaşıyoruz.
Hayret etmemek elde değil!..
Yaşadıklarımızın gerçekten de akılla, mantıkla, ideoloji ve siyasetle izah edilecek bir tarafı yok. Sırf Erdoğan’a düşman oldukları için bugüne kadar savundukları ne varsa ayaklar altına alan, ülkeyi yakacak kadar gözü dönmüş gruplarla karşı karşıyayız.
Klinik bir durum bu…
Anlayabilmek ve çözmek için Tıp İlmine başvurmak gerekiyor herhalde!
Akşam
25 Ağustos 2017
YORUMLAR
717 kez izlendi
781 kez izlendi
556 kez izlendi
2080 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.