17 Şubat 2015
Mersin’de bir genç kızın minibüse binip, bir daha evine dönemeyiş hikayesini okurken yüreğim dağlandı…Özgecan Aslan, bindiği minibüste son yolcu olarak kalınca, şoför sapkınlık rotasına uyarak, direksiyonu başka bir yola kırıyor. Genç kız, bir şeylerin ters gittiğini anlayarak duruma müdahale ediyor. Çantasındaki biber gazını katiline sıkıyor. Ama nafile… Son direnişlerinde Özgecan şoförün suratını tırnaklıyor ancak cevabı bıçaklanarak alıyor ve oracıkta can veriyor… Katil sapık, olaydan tamamen kurtulmak için babasından ve arkadaşından yardım istiyor. Derken sapkın üçlü, geride hiçbir iz bırakmamak için genç kızı yakıyorlar… Özgecan’ın ailesi genç kız evine dönmeyince polise bildiriyor. Minibüs jandarma kontrolüne takılıyor. Jandarma minibüsteki kan izlerini sorduğunda,katil:” iki yolcu kavga etti, bir tanesinin kavgada burnu kanadı”diyor ve yoluna devam ediyor. Daha sonra minibüs şüpheli bulunarak aranıyor ve araçta genç kızın şapkası bulunuyor. Tırnakları arasında DNA izi kalmasın diye katili tarafından elleri kesilen ve benzinle yakılan Özgecan’ın bedeni bir dere kenarında bulunuyor…
Haberi okuduğumda işteydim. Editör arkadaşım okuduklarına çok kızgındı. Aklına kız kardeşi geldi. Eğitim için ilçeye minibüsle gidip geliyordu. Bana dedi ki : “Ben nasıl kız kardeşimi minibüse bindirebilirim şimdi?”
Cevabı vermeden önce kendi hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Küçükken, bir kız çocuğu olarak tanımadığım abilerden şeker, çikolata gibi hediyeleri kabul etmemekleve onunla hiçbir yere gitmemekle tembihlendim. Ara sokakların ve boş inşaat alanlarının oyun oynanmaması gereken mekanlar olduğu ve akşam ezanı okunmadan evde ol ikazları ile büyüdüm. Üniversiteyi kazandığımda, kapkaç nedeniyle çantamı çapraz takmayı ve bilmediğim mekanlara gitmemeyi düstur bildim. Yurtta kaldığım dönemde; bir arkadaşımın yurda ‘Bir erkeğe sakın güvenme ve masumiyetine inanma’ diyerek gününün nasıl tecavüze dönüştüğünü anlatışına ve geçirdiği sinir krizine tanıklık ettim. Nişanlısının karnındaki bebeğe sahip çıkmadığı genç kızın kürtaj gündüzünü görmek hayatımdaki en büyük şamarlardan biriydi. Beş aylık hamileyken eşinin dayakları nedeniyle evine dönerek canını kurtaran bir bayanla tanıştım. Eşinden ayrıldıktan sonra, hıncını alamayan kocasının attığı mesajlardaki küfürlerden dolayı ağlayarak Allah’a teslim olan arkadaşımı teselli etmeye çalışmak kolay değildi… Evliyken kocasının tecavüzüne uğrayan ama bunu kendisinden başka kimseye anlatamayan kadını dinlerken evliliğe dair duygularımın bilekleri kesilmişti…
Sonra saatime baktım. Otobüse binme vaktime 5 kala idi. Çantamı çapraz takacaktım. Ve köşesinde kadın ticaretinin yapıldığı şehrin göbeğindeki otobüs durağına, yine içimde bir ürperti ile gidecektim. Aydınlatması bozuk olan durakta, otobüsümü beklerken yine etrafımdaki erkekleri kolaçan edecek ve yine durakta benim gibi bekleyen bir bayanın yanına ilişecektim. Çünkü köşe başındaki ahlaksız pazarlık için, yanımdan acaba hangi sapık geçti diye düşünmek benim her gün tutan bir sancım… Sonra otobüse binecek ve son duraktaki son yolcu olarak inecektim. İndiğim durakta benden başka yine kimse olmayacaktı. Ve evime iki karanlık sokaktan, yapayalnız geçerek yürüyecektim…
İçimden dedim ki: ”Merak etme kız kardeşin bu soruyu ve cevabını, senden fazla düşünmüştür ve çocukluğundan beri, kendini böyle olaylara karşı otokontrol içinde hazırlamıştır” Ama kendisine cevap veremedim. Çünkü ikinci bir soru geldi: “ Bu adamları idam etmeli. Kısas uygulanmalı.”
Konu hakkımdaki cevabımı ve bugün ne düşündüğümü sizinle yazımın sonunda paylaşacağım. Ama önce diyorum ki; diyelim ki idam cezası geri geldi. Acaba bu cezanın yanında, bazı küfür kodlarını da beyinlerimizden imha etmeli miyiz? Bir şeyi sürekli söylerseniz, buna ya kodlanırsınız ya da karşı tarafı kodlarsınız. Beyninin içine kazırsınız. Bunu açıklamak için bir örnek vereyim. Bu hunharca işlenmiş iğrenç tecavüz cinayeti sonrasında, herkes rezil sapığa içinden küfretti değil mi? Şimdi lütfen ettiğiniz küfürleri hatırlayın… Evet, rica ediyorum. Bu iğrenç yaratığa ettiğiniz küfürleri tekrar hatırlayın…
Şimdi ben bir kaçını tahmin edeyim. “Biri”nin evladı dediniz… O “biri”KADIN… Ve o ifade bir kadını aşağılamak için de kullanılır…
Sonra tecavüz ile ilgili bir kelimeyi, sapığın doğumuna yardımcı olan kadına ilintilediniz… Hatta o kelimeyi ANNESİNE de ilintilemişsinizdir…Sonra daha sinkiflılarını yine bir kadına istem dışı istekleriniz ile bağladınız…Bu küfürlerle büyüyen çocuklardan nasıl kadına saygı bekliyorsunuz?
Evet, toplum olarak tecavüze lanet ederken bile kadın üzerinden hakaret ediyoruz. Hatta tüm küfürler de kadın kimliği ve ona duyulan istem dışı cinsel arzudan ibaret. Habercilik anlayışımız ise küfürlerden beter. Bu ülkede yıllarca tecavüz mağduru kadınların resimleri haberlerde açık ad ve soyadları ile yayımlandı. Sonraki yıllarda, bu yöntem yerini gözlerini siyah bir bantla kamuflajladevam etti. Bu haberler yüzünden Türkiye’de tecavüz mağduru olarakgazetelerde kimliği ifşa olmasın diye sesini çıkaramayan kadınların hikayelerini dinledik. Özgecan Aslan olayında, genç kız neden çantasında biber gazı taşımak zorunda kalıyordu diye kendinize sordunuz mu?
Bir de olay sonrası, en garipsediğim yorumlardan biri şuydu: ‘Anneler!Özgecan’ın katili gibi tecavüzcüler yetişmemesi için çocuklarınızla yakından ilgilenin…’ Çok merak ediyorum, bir erkeğin ergenliğini ve cinsel dürtülerini bir anne ne kadar bilebilir? Ailedeki baba figürü yerine yine mi topu kadına atıyoruz? Böyle konularda erkek çocukları ile babanın konuşması önemli değil midir? Ya da şöyle söyleyeyim, hangi anne evladını tecavüzcü olsun diye büyütür? Elbette bir anne, erkek evladına, kadına saygıyı öğretmeli, ancak bu aile içi eğitimde babanın da sorumluluğu yok mu?Pekibu lafı edenler, erkek çocuklarının da tecavüz edildiği bir dünyada yaşadığını unuttu mu? Gel buradan yak şimdi…
Olay sonrası, konu hakkında siyasal sapkınlıklarını göz önüne serenler ise ayrı bir rezillikti. Bir tecavüzcü, bir katil, bir sapkın siyasal ideolojilerine göre ayrılır diyen insanlar; olayın asıl suçlusu olan rezil yaratığın konumunu ve yaptıklarını ikinci plana atmaktan başka bir şey yapamıyorlar…
En önemlisi ise küçük kızları ve kadınları bekleyen şiddet, taciz ve sapkınlıklardan nasıl kurtulacağız? Ve bunlara karşı tedbir almak ve cezaları ağırlaştırmak için ille de hunharca bir cinayet mi işlenmesi gerekiyor?
Şimdi gelelim kısas ve idam hakkında bugün ne düşündüğüme. İdama düne kadar hayır diyen bir birey olarak, bu olay üzerine okuduklarımdan bir çıkartım yaptım. İdam geri gelmeli mi? Allah’tan korkmayan sapkınlar idamdan korkar da, tecavüz etmekten tereddüt eder mi? İdam cezası ile mağdur ailelerin yanan yüreğine su serpilir mi?
O gün hayır dediğim cevabıma bugün evet diyorum. İdam geri dönsün.
Kısasta hayat vardır. Allah’tan korkmayan sapıklar belki cezadan korkar…
Elvan Alkaya
seslimakale.com
Twitter.com/ElvanKavi
YORUMLAR
701 kez izlendi
770 kez izlendi
555 kez izlendi
2078 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.