Başkan Erdoğan ve Putin arasında 6 saat süren zorlu görüşmeden ilk sızan "ateşkes" haberi bile birilerinin karalar bağlamasına yetti. Ayrıntılar geldikçe çılgına döndüklerini de ucuz sosyal medya saldırılarıyla gördük.
Kimi, iki liderin -daha önce de bütün liderlerin- ağırlandığı odada duran Katerina ve Rus askerlerinin heykellerinden medet umarken, kimi de fotoğraflar üzerinden algı oluşturma telaşına düştü. Bu Alev Alatlı'nın deyimiyle siyasetteki paçozlaşmaydı.
Oysa Türkiye bir kez daha sadece bölgesel değil, küresel siyasette de ne kadar etkili bir aktör olduğunu gösterdi. Moskova mutabakatı bu açıdan tarihi önemde bir adım. CHP ve destekleyenleri görmezden gelse de, Başkan Erdoğan, süreci doğru yöneterek Moskova'da İdlib'le ilgili dünyanın ilgisiz kalamayacağı adımlar atılmasını sağladı.
Bu adımların sahaya nasıl yansıyacağını göreceğiz ama şimdiden şunları söyleyebiliriz.
İdlib, Türkiye'nin de garantör olduğu yenibir statüye kavuştu. Bunun İdlib'i ve orada yaşayan 4 milyon insanı da aşan bir yanı var. Artık Esad'ın ve ona destek verenlerin insansızdaha doğrusu Sünni'siz bir Suriye hayali çökmüştür. Ateşkes kadar önemli bir adım da Türkiye'ye yönelik göç dalgasının durdurulmasıdır.
Ayrıca AB ülkelerine yönelik göç hareketiyle de, sadece Suriye'den değil başka coğrafyalardan göç edenlerin meselesi de insanlığın gündemine taşınmıştır. Türkiye bu tavrıyla insanlığın yeni limanı olurken Batı'nın özellikle de AB'nin kirli yüzünü deşifre etmiştir.
Daha önce, İdlib'de Türkiye'nin direnciyle başlayan sürecin Esad'sız bir Suriye'ye gidişin kapısını aralayacağını yazmıştım. Kısa vadede olmasa da orta vadede bunun gerçekleşmesi artık kaçınılmaz. Çünkü buna Rusya'nın da ihtiyacı var. Aksi halde orada kalamaz.
İşin bir de Türkiye iç siyaset boyutu var.
İdlib meselesiyle eş zamanlı olarak iç siyaset de bir hayli hareketlendi. Bunun bir nedeni ABD derin aklının ürünü Rand Raporu'nun gündemleştirdiği "darbe" ise, diğer nedeni de bu sürece paralel İlker Başbuğ'un devreye girmesi, Kılıçdaroğlu'nun "Çok yakındaiktidar olacağız" demesi ve AbdullahGül'ün siyaset arenasına Gezi güzellemesi yaparak çıkmasıydı. Beklenti İdlib'de bir hüsranın yaşanması doğrultusundaydı.
Moskova mutabakatıyla o beklenti yerle bir olunca Türkiye'de hayali kurulandarbe teşebbüsü de boşa çıktı. Sonuç olarak bu mutabakatla, başta Suriye halkı olmak üzere Türkiye ve Rusya kazanırken, Esad ve Esad'ın iç ve dış destekçileri kaybetti.
Bu tabloya Türkiye'nin elektronik savaşta dünya lideri olduğu gerçeğini de eklemek gerekiyor.
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.
YORUMLAR
Kubilay
09 Mart 2020 16:50
02
Herkes idlipte kazandığımızı sanıyor ama yanılıyor. İdlipte şu an için kaybediyoruz. He Rusya'da Esed de kazanmadı o ayrı mesele yani şu an kazanan yok. Ama bizim kaybımız şehitlerimiz. Devletin Suriye politikasını çözebilmiş değilim ama bir şeylerin doğru gitmediği ortada.
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.