GÜNCEL

Abdurrahman Erzurum : KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ

Tarih
08 Şubat 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Abdurrahman Erzurum

“Köprüden önceki son çıkış” sözü hayatın en sert sözlerinden birisidir bence. Muhatabın tarafından son kez uyarılırsın, uyarılara kulak asmazsan bir daha o yoldan çıkamazsın, o yol seni nereye götürüyorsa oraya çaresiz gidersin. Bir o kadar da soğuktur bu çağrı “son çıkış”…
Etrafımızda bir alev çemberi var. Suriye ve Irak başta olmak üzere her gün yüzlerce insan ölüyor. Yüzbinlerce insan evinden, işinden oldu. Açlık, sefalet kol geziyor.
Ülkemizdeki insanlar da dâhil birçok insanın pek ilgilenmediği, ilgilenenlerin de çoğunun yanlış yönlendirildiği bu sorun büyümeye devam ediyor.
Teşbihte hata olmaz demişler ya, ikisi de akrabamız olan kapı komşularımız kavga ediyor. Komşumuzun biri sorunu kendisi çözemediği için komşularını bırakıp yabancı kahveden başka adamlar çağırmış, hep birlikte akrabamız olan diğer komşumuzu dövüyor. Biz ve etraftaki diğer akraba komşular da çaresiz onların dayak yiyişini evimizde oturup seyrediyoruz. Asıl en kötü ve utanç verici olanı da akrabamız ve komşumuz olan o insanları kurtarması için öbür mahallenin kahvesine girip oradaki yabancıları ikide bir çağırıp, şunları kurtarın diye yalvarıyoruz.
TV’lerde uzun zamandır moda olan ve iğrençliğin en alt noktasına varan bazı programlar gibi oldu. Ne tarafından bakarsanız bakın rezillik, ahlaksızlık ve arsızlık. Ve çirkin bir menfaat savaşı.
Suriye’de DAEŞ adlı örgütle mücadele için mevcut rejim tarafından Rusya ve İran çağırıldı veya onlar zorla geldiler. Bu ülkeler DAEŞ’i falan bir kenara bırakıp, havadan ve karadan rejim karşıtlarıyla savaşmaya başladılar. İran’ın 30’a yakın üst düzey askeri Suriye’de öldü. Rusya da bir o kadar kayıp verdi. Suriye üzerindeki egemenliklerini kaybetmek istemeyen bu iki ülke on binlerce sivil kadın ve çocuğu katletti ve katletmeye devam ediyor...
Hadi Rusya’yı anladık, tarihte katlettiği insanların kafataslarını toplasan Everest tepesini geçer de Müslüman olduğunu söyleyen, suçsuz insanları öldürmenin sonucunu bilen bir ülke ve milletin bunu yapması, insanoğlunun hırs ve aç gözlülüğünü göstermesi açısından çok büyük bir örnektir.
Neyse İran’dan bunu beklemek belki de Rus milletinin vicdanının sızlayıp olanlara dur demesinden daha zor. Bu ikisi komşumuzu “sen kenarda dur” diyerek dövmeye devam edecekler anlaşılan.
İşin en önemli tarafı ise bizde dâhil bu evin etrafındaki bu akraba millet ve devletler ne yapacağız?
Asıl sorun bu.  Evdeki televizyonun sesini biraz daha açıp komşudaki seslerin bize gelmesini engelleyecek miyiz? Yoksa dinimiz ve milletimiz bir Suriyeli ve Türkmen kardeşlerimiz için etrafımızdaki akrabalarımızı toplayarak, geç de olsa, “durun bakalım gelin bu konuyu hep birlikte konuşalım” mı diyeceğiz.
Bu konuda inanın biraz yakın tarih bilgisine sahip birisi olarak en ufak bir ümidim kalmamıştı. Yaklaşan Moğol tehlikesini haber veren ve kaale alınmayan bir ulak gibi hissediyordum kendimi. Bu akrabalar nasıl bir araya gelebilir diyordum ki; tünelden önceki son çıkış misali bazı haberler okuyunca yeniden ümitlerim filizlendi.
Belki sadece haber olarak kalacak, belki hiç hayata geçmeyecek, belki de eskisinden daha kötü olacak ama haber bazı hayalleri hatırlatması açısından olumlu geldi bana.

Haberde; Suudi Arabistan'ın DAEŞ ile mücadele kapsamında Suriye'ye 150 bin askerlik ordu gönderme programı yürüttüğü iddia ediliyor. Çoğunluğunu Suudilerin oluşturduğu orduya Mısır, Ürdün ve Sudan askerleri de katılacak. Türkiye, Fas, Katar, Kuveyt, Bahreyn ve BAE de gerekli eğitimleri verdikten sonra operasyona katılmak üzere S. Arabistan'a birlikler gönderecek. Suriye'nin kuzeyine Türkiye üzerinden girecek birliklerin yürüteceği operasyonlar için ortak bir komuta merkezi oluşturulacak.
Bununla beraber, Asya ülkelerinden Malezya, Endonezya ve Brunei'nin de orduda yer alacakları ancak bu üçlü gücün, ayrı bir komutanlığa dahil olacağı belirtiliyor.
Olup olmayacağı, olursa sonuçlarının neler olacağını henüz bilemediğimiz bu gelişmeler şimdilik kulağa hoş geliyor. Bölgemizde bir sorun varsa bu sorunu çözmek bu bölgede yaşayan devletlerin görevidir. Cenevre’de yapılmaya çalışılan tiyatroyu hatırlayın; bırakın en ufak bir çözüm kırıntısını, görüşme bile sağlanamadı. Taraflar birbirini suçladı, o kadar.

ABD zaten Rusya’ya göz yumuyor ve kendi menfaatleri için önceliği Kuzey Kore mi, Çin bir tarafta ciddi proplem Ukrayna sorunu var. Küba’sı var. Afrika’da kaç ülkeye sözde demokrasiyi getirmeye çalışıyor. Belki komşu devletler ciddi adımlar atmaya başlarlarsa, Amerika menfaati gereği inisiyatif alabilir.
Bakmayın İran’ın; tekini sağ bırakmayız, yakarız, yıkarız tehditlerine. Anadolu’nun bununla ilgili çok güzel sözleri vardır. Yıllardır herkesi tehdit eden ama yaptırımların kalktığı ilk saatten itibaren, ülke ülke gezen, şeytanlar dediği ülkelere davetler gönderen bu devletin ne yapıp ne yapamayacağını biz çok iyi biliriz.
Aslında olması gereken bu değildir. İran da bölge devletidir. Diğer devletlerle de farklı düşünebilir. Ama bu olayın tarafı olarak yanına Rusya’yı alıp dindaşlarına saldırması yerine, masanın bir tarafına oturup görüşlerini savunması daha doğru bir davranıştır.
İran bu oluşuma karşı çıkacağına, bu oluşumun askerî, siyasi ve kültürel tüm oluşumlarına destek vermelidir. İran artık tarih boyunca Sünni İslam dünyasıyla mücadele eden çizgisi ve psikolojisinden kurtulmalıdır. Olayın tarafı tüm devletler, mezheplerin üstünde bir birleşme çizgisi bulmalıdır.
1000 yılı aşan bir süredir devam eden bu mücadele biter mi bilemem ama son dönemde önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonrasında Başbakan Davutoğlu ve Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın peş peşe Suudi Arabistan ziyaretleri tesadüf olmasa gerek. Diğer taraftan Rusya’nın “Türkiye yakında Suriye’ye girebilir” açıklaması da yabana atılmamalı bence. Nitekim, Rusya’ya gözlem uçuşu için izin verilmemesi de bu nedenle atılmış bir adım olabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Senegal dönüşünde, Rusya’nın TSK’nın Suriye’ye müdahale için hazırlık yaptığına dair iddiasına “Senin ne işin var Suriye’de? Adeta işgalcisin. Sen devlet terörü estiren, 400 bin kişinin katiliyle beraber hareket ediyorsun. Sivilleri öldürmeye devam ediyorsun. Türkiye, 911 kilometrelik sınırıyla tehdit altında, elbette tedbirini alacak. Kendimizi savunma noktasında her an hazırlıklı olmak mecburiyetindeyiz. Kaldı ki orada soydaşlarımız var. Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyorum. Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım. 1 Mart tezkeresinde Türkiye Irak’ta olsaydı, Irak’ın durumu böyle olmazdı. Çıkacak netice Türkiye’yi masaya getirecekti” karşılığını vermesi ise en büyük ipucu bence.
Evet yine zamanı geldi galiba. Galiba artık doldu Aylan bebeğin çilesi, galiba çekilenler yetti, artık imtihanı kazananlar kaybedenler belli oldu. Taraflar belirlendi, kılıçlar kuşanıldı.
Her gün onlarcası patlayan bombaların vurduğu çocukların ve annelerinin duaları, artık en büyük silahı iyi insanların. Kardeşlerini okutan Hakkârili şehidim ile kardeşlerini yaşatmaya çalışan Türkmendağılı dostu buluştu ve dua ediyorlar bize belki de.
Tüm saflığım ve iyi niyetimle artık bu bölge insanının akıllandığını, kendi sorunlarını kendi inançları çerçevesinde çözeceğini düşünmek istiyorum. Artık yüzlerce, binlerce kilometre öteden kimsenin kalkıp bu kadim medeniyetlere, yardım etme bahanesiyle zarar veremeyeceğine inanmak istiyorum. Bölge insanlarının aralarında Allah’ın istediği kardeşliği tesis ettiğini ve “biz kendi sorunumuzu kendi içimizde çözeriz” diyeceği günlerin geldiğini görmek istiyorum.
Belki hayal, belki de gerçekleşmesi zor bir ihtimal ama olsun. Hayal etmesi bile güzel…
“Peki sen ne yaptın?” denirse, “Karınca gibi safım belli olsun!” dedim. İnsanları, “Köprüden önceki son çıkış!” diye uyardım, derim ne yapalım.


Ajanshaber.com
8 Şubat 2016


YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YORUMLAR

  • abdullatif ağgürbüz

    08 Şubat 2016 15:01
    0 0
    güzel yazı... başarılarınızın devamını diliyorum
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;