SİYASET

Salih Tuna : Bu mizah değil yavşaklık

Tarih
11 Ağustos 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Salih Tuna

11 Ağustos 2015

Aydın Doğan
'ın adamları Kılıçdaroğlu'nu nasıl ki “Gandi Kemal” veya “Sakin güç” diye parlatmaya çalışmışlardı, “Demo”yu da parlatmak için çok yırtındılar.
Geçen gün de yazdım, Kılıçdaroğlu bir iki parlar gibi oldu ama sonra söndü, “Demo” hala parlaklığını koruyor.
Demo kim mi?
Selo” yerine “Demo”yu öneriyorum. Selahattin'den kısaltma Selo oluyor da Demirtaş'tan kısaltma “Demo” neden olmasın?
Hem “Selo” çok yerel.

Brüksel'e gidip Türkiye'ye baskı yapılsın diye lobi faaliyetine girişen bir insan evladına “Selo” değil, “Demo” yakışır.
Enteresandır: Cemal Hasan “barış” döneminde dağlara vurmuştu , “Başgan Demo” da “çatışma” çıkınca kendini Brüksel'e attı.
“Demo”ya yakışır…

Üstelik, kavram olarak da çağrışım alanları geniş. İsterseniz bir karşılığını Vikipedi'den birlikte okuyalım: “Demo, bazı kapalı kaynak kodlu ve ücretli yazılımların kısıtlı ve ücretsiz sürümlerine verilen addır. Demolarda genellikle önemli işlevlerden bazıları kullanılamaz. (…) Amaç, potansiyel müşterilere yazılım hakkında fikir verip reklam yapmaktır...”

Yani?..
Doğrusunu isterseniz, “Demo” bana biraz da Kemal Sunal filmlerini hatırlatıyor.
Hani, Şaban, birilerinin ününü çalar, “sahte kahraman” olarak namı yayılır ya, öyle bir şey.
“Paralel yapının” toplama kamplarını çağrıştıracak şekilde KCK'lıları kelepçelediği dönemde “Demo”nun önü açıldı.
Öyle bir açıldı ki, durdurana aşk olsun.

Öcalan “Kürt meselesi” hakkında, “Bu meseleye kim el attıysa alaşağı edildi, öldürüldü” demişti.
“Demo” da, Cihangir zıpırlarının, tel maşa liberallerin, Aydın Doğan'ın adamlarının alkışları arasında harekete geçti.

Nasıl mı?
Sisi, Mursi'yi idam cezasına çarptırdığında Aydın Doğan'ın amiral gemisi coşmuş, “Seçilmiş Cumhurbaşkanına İdam” spotunu atmıştı ya, Demo da kaptırmış, “Asmayacağız, yargılayacağız” deyivermişti.

Kimi mi yargılayacaktı?
Kimi olacak, Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş ilk cumhurbaşkanını.
Peki, hangi ara cumhurbaşkanı yargılayacak konuma gelmişti, bu ne menem coşkuydu?

Tamam, bu ülkede Erdoğan'a hem “diktatör” deyip hem de sabah akşam hakaret edip tehdit etmek vaka-ı adiye sayılırdı.
Mesela, Cemal Hasan “diktatör” diyor ardından da Menderes'in akıbetiyle tehdit ediyordu.
O değil de “Demo” ne yapacaktı; dağda mahkeme mi kuracaktı?
Nasıl olacak da Cumhurbaşkanımızı yargılayacaktı?

Efendim?
Hükümet kuracak öyle yargılayacaktı he mi? Pardon, yargı bağımsızdı hani?
Hadi diyelim, yargı ona bağımsız değil, bağımlı olsun, hükümet nasıl kurulacaktı peki?
Kılıçdaroğlu vekaletiyle Bahçeli'ye başbakanlık teklif ederek mi?
Bahçeli “rüşveti” kabul etmeyince hayalleri suya düştü ama neyse ki konjonktür müsaitti.
Öyle hesap ediyordu.
***
Sırtını dayadığı örgüt, ABD'nin “gerillası” olmuştu; IŞİD'e karşı savaşıyor, çağdaş dünyayı “boğazkesenlerden” kurtarıyordu.
Karşılığında “Demo”nun arzusunun lafı mı olurdu?
Ne kadar çağdaş ne kadar modern oldukları, ABD'nin kara gücü olarak Suriye'de nasıl hizmet verdikleri Batı medyasında anlata anlata bitirilemiyordu.
Haliyle coştukça coştular!
Kim bilir onlar coşarken, NATO ülkesi Türkiye de ABD'yle İncirlik'i pazarlık masasına yatırmıştı.
ABD'nin kara gücü olduklarına inandıkları dönemde, ABD tarafından “meze” olarak kullanıldıklarından habersizdiler.
KCK 11 Temmuz'da “askeri baraj” söylemiyle ateşkesi bitirdiğini ilan etti.
Ve, Suruç katliamı geldi.
Kırılma noktası buydu.

“Demo” tezvir marifetiyle Kobani de aldığı sonucu Suruç'ta da alacağını sandı.
IŞİD dedi kesmedi; AK Parti'yi töhmet altında bırakmak istedi, yemedi. Naçar, Erdoğan nefretine oynayarak, “Cumhurbaşkanlığı gladyosu” gibi acayip şeyler üretti, komik olmaktan öteye gidemedi.
Maksat, AK Parti'yle İŞİD'i eşitlemekti.
Lakin, olmadı.
***
Olmadığından habersiz, Suruç kat- liamının hemen ardından, 22 Temmuz'da Urfa'da iki polisi uykusunda katleden örgüte zevahiri kurtarmak için de olsa bir şeycikler diyemedi.

Şimdi barış döneminde savaş isteyen Cemal Hasan'la aynı “kolpayı” terennüm etmeye başladı.
Parlaklığı devam ediyor dedim, ama, artık pörsüme dönemine girdiği görülüyor.
Parlatıcıları da bunun farkında olacak ki son bir gayretle, “barış sürecini AK Parti bozdu” algısını yerleştirmeye çalışıyorlar.
Ama nafile, her şey herkesin gözleri önünde oldu:

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat “Yeni süreç, devrimci halk savaşıdır” dedi, 15 Temmuz'da. Bundan birkaç gün sonra da Cemil Bayık Kandil'den, “tünel kazın, silahlanın” çağrısı yaptı.
Aydın Doğan'ın adamları başta olmak üzere aynı güruh belli ki zorda, “AK Parti çatışmadan nemalanıyor” yollu feveran ediyor.
Madem öyle, PKK silah bıraksın, AKP de dımdızlak ortada kalsın.

PKK neden silah bırakmıyor; 2013 Nevruz'unda Öcalan'ın mektubuyla, silahın ve şiddetin miadı doldu denilmedi mi?
***
Şehit cenazeleri gelirken ne niyetle olursa olsun, her türlü seçim anketi muhabbetine tahammül edemiyorum.
Falan partinin oyu şu kadar düştü, filan partinin oyu şu kadar arttı şeklinde döndüğü her yerden ışık hızıyla uzaklaşmak istiyorum.

Cemal Hasan'ın, Suruç katliamının ardından “erken seçim kan gölü demektir” ifadesi de midemi bulandırmıştı.
Kürt veya Türk bir ananın gözyaşı akmasın; isterse AK Parti, CHP, MHP, HDP barajı aşamasın.
Şehitlerimizin tabutlarını oy sandığı şeklinde göstermeyi muhalefet sanan mizah da mizah değil yavşaklıktır.
Mehmetçik şehid düşerken…

Bunlar, Erdoğan'a oy kazandırmak için savaşıyorlar” demek, Silahlı Kuvvetler Kandil'i bombalarken, “bunlar AKP'ye oy kazandırmak için bombalıyor” demek, bu milletin ordusuna, askerine hakaret etmek, Mehmetçiğin arkasındaki millet desteğini bölmeye çalışmaktır.
En alçak bölücülük budur.
En kahpe bozgunculuk, en şerefsiz psikolojik harp budur.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;