Bizi esas ürküten, köşe bucak kaçtığımız şiddet yanı başımızdaki. Son derece sıradan, öyle ‘yaratık’ gibi gördüğümüz IŞİD’lilerin ürettiğinden ziyade, bize benzeyenden çıkan. Her gün karşılaştığımız köşe başındaki esnaf ya da alt sokaktaki komşunun üretebildiği.
Buna tam olarak uyan bir örnek Irmak’ın hikâyesi. 2 gün önce bir televizyon programında 3,5 yaşındaki Irmak’ı evinin önünde oynarken kaçırıp tecavüz ettiğini, sonra da öldürüp gömdüğünü itiraf eden aynı mahallenin hırdavatçısı çıktı. Yani her gün selam verdiğimiz, belki ayaküstü hal hatır sorduğumuz, sıradan biri. Bir vatandaş.
2 gündür uykularımı kaçıran, dalabildiğim kısıtlı zamanlarda kâbuslarıma giren, öyle yakın, öyle bizden bir hikâye ki bu. Hannah Arendt’in meşhur ‘kötülüğün sıradanlığı’nı akla getiriyor. Sıradan ve teklifsiz. Ve her yerde, daha doğrusu rutinin içinde.
Vahşi ya da kötü illa eli silahlı dağlarda yaşayan, alenen kafa kesen terörist değil. En az onun kadar acımasız olabilen Ali, Veli, Ayşe, Fatma... Yanı başımızda hatta belki de içimizde yaşıyor!
Bu gerçekle baş etmek için Irmak cinayeti karşımıza çıkınca başımızı çeviriyoruz. Bol bol Musul konuşuyoruz, ‘Aman Ortadoğu olmayalım’ diyerek kendimizi avutuyoruz…
Milliyet
23 Ekim 2016
YORUMLAR
717 kez izlendi
781 kez izlendi
556 kez izlendi
2080 kez izlendi
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.