TÜRKİYE OSMANLI'dan bu yana AVRUPA ve İngiltere ile derin ilişkilere sahiptir. Bunu ülke içindeki siyasi imarlarda görmek mümkündü. Çok partili dönemde yaşanan pek çok türbülansın nedeni de koalisyonların var olma amacı da bu iki eksen arasındaki çekişmedir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra majör bir güç olarak ABD sahneye çıktı.
Gelip AVRUPA'yı kurtardı, NATO ile şal gibi de hepsini örttü kontrol altına aldı. Savaşın bitiminden sonra EKONOMİK MÜCADELE başladı. AKRABA olan iki HANEDAN arasındaki sorunlar, İKİ BÜYÜKSAVAŞA yol açmıştı. ABD şimdi başka bir tez'le geliyordu! BATI'yı korkutacak bir hamle yapıyor ve SOVYETLER'i sahneye sürüyordu.
Arka plandan da teknoloji ve imkan sunuyordu. AVRUPA'nın hemen yanı başında KOMÜNİST bir dev yaşamaya başlıyor, AB de doğal olarak rejim ihracına karşı SOSYALADALETİ öne alıyor, üretim maliyetlerini ÜCRETLER yoluyla yukarı çekiyordu. Her türlü virajı alacak güce sahip de olsa AB'nin tıkandığı nokta ENERJİ MESELESİYDİ.
Günü geldiğinde o noktada düğmeye basacaklardı. Öyle de yaptılar! ABD, İKİNCİDÜNYA SAVAŞI'ndan sonra egemenliğini AVRUPA'yı kontrol altında tutarak sağlıyordu. Attıkları ekonomik format tıkır tıkır işliyordu.
Paris-Berlin hattı hem askeri hem enerji alanında zayıftı.
Bunu gidermek için bir yol bulunamıyordu. İngiltere'nin Ankara'daki gücünü bildikleri için de Türkiye'nin AB'ye alınmasının Londra-Ankara ekseninin AB'yi ele geçirmek gibi bir sonuç doğuracağını görüyorlardı.
Neyse...
Uzaktan objektif olarak bakıldığında bile Türkiye'nin yaşadığı son dönemdeki kırılmalarda operasyonlarda AVRUPA'nın etkisi görülmekteydi. Sadece kimse açık açık dile getirmiyordu.
Erdoğan dönemindeki en önemli olaylar, GEZİ-17-25 operasyonları-15Temmuz Kalkışması olarak sıralandığında bile bu çerçevede yer alan aldığı iddia edilen pek çok kişi, AVRUPA'ya sığınıyordu!
İsimlere girmek istemem ancak durum buydu! Türkiye'ye kapıyı açmayan AB, buradan gidenlere DEVLET düzeyinde sahip çıkıyordu. Doğru mu?
Elbette... DERİN İŞLERİN göbeğinde olan bir dostum,15 Temmuz'dan sonra benievine davet ediyor ve fikrimisoruyordu. Geniş bir 15Temmuz değerlendirmesiyaptıktan sonra bana "birnoktayı kaçırma" diye uyarıdabulunuyordu. "Neresi o?" diyesorduğumda ise "Almanya'yıdikkate alman gerekiyor. Hemde fazlasıyla" şeklinde cevapveriyordu. ALMANYA ile İNGİLTERE her daim buradaçekişme halindeydi. Artıkmarka haline gelen bütünoperasyonlarda bunu görmekmümkündü! Ya dinlemelerdeya takiplerde ya da sığınılacakyer tercihlerinde! AVRUPA'nın AK PARTİ'de yakın olduğu çokisim vardı. Erdoğan bunadahil değildi. Mesela AhmetDavutoğlu önemli bir yertutmaktaydı. Başbakan olduğudönemlerde bunu görmek zorda değildi. Almanya BaşbakanıAngela Merkel, AB KonseyiBaşkanı Donald Tusk ve ABKomisyonu Başkan YardımcısıFrans Timmermans, Türkiye'yegiderek Gaziantep'in Nizipilçesinde bulunan bir mültecikampını ziyaret ediyorlarve masaya VİZESİZ AVRUPA kartı geliyordu.
"Türkiye verdiği her sözü yerine getirmiştir" diyen Davutoğlu, konuşmasının devamında, "AB'nin de gerekli adımları atacağına dair güvenimi belirtmek isterim. En önemli husus geri kabul anlaşmasının devreye girmesiyle birlikte vize muafiyetinin de Haziran ayında devreye girmesidir" diye konuştu. Davutoğlu, BREXIT ile başlayan yol ayırımını, Rusya'nın Ukrayna üzerinden AB'yi törpüleyeceğini bilmiyordu. Kaybeden eksende yer almak için çaba harcıyordu.
Kendisi de bu nedenle tasfiye ediliyordu.
Ramazan ayının son günlerinde GELECEKPARTİSİ büyükelçiler için iftar buluşması düzenledi. Burada büyükelçilere seslenen Kemal Bey "TEMEL HEDEFİMİZAVRUPA BİRLİĞİ" dedi.
Kılıçdaroğlu bir anlamda Davutoğlu'nun bıraktığı yerden bayrağı alıyor ve taşıyordu.
Danışmanı Jeremy Rifkin'in çizdiği AB çerçevesine sadık kalıyor, İKLİMDEĞİŞİKLİĞİNE kadar uzanan eksende Paris-Berlin hattına yaslanıyordu. İşte bu çerçeve CHP'nin meydana getirdiği MASA'ya da dışarıdan destekleyen HDP'ye de ruh veren temeli oluşturmaktaydı.
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.