GÜNCEL

Ruşen Çakır : Krizin özü: Silah bırakma açıklaması mı, müzakere mi önce olacak?

Tarih
19 Şubat 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Ruşen Çakır

19 Şubat 2015

ÖNCEKİ günkü yazıma “Kandil yine Öcalan’ın elini güçlendiriyor” başlığını attım. Dünkü Yeni Şafak’ta Abdülkadir Selvi’nin yazısının başlığıysa “Öcalan’a Kandil darbesi”ydi. (http://www.yenisafak. com.tr/yazarlar/abdulkadirselvi/ocalanakandil- darbesi-2007927). Halbuki ikimiz de aynı şeyden, PKK/KCK yöneticilerinin, kendilerine Öcalan’ın “silah bırakma” ile ilgili mesajını getiren HDP heyetine verdikleri cevaplardan söz ediyoruz. Dolayısıyla içimizden en az birinin, belki de ikimizin birden yanılıyor olması gerekir.

Selvi’ye göre Kandil, Öcalan’ın silah bırakılması çağrısına direniyor, onun “örgüt liderliğinden doğal liderliğe” savrulmasına neden oluyor. Bunun isabetli bir akıl yürütme olduğu kanısında değilim. Nedenini Selvi’nin aynı yazısından bir soruyla açıklamak mümkün: “Eğer Öcalan’ın örgüt üzerinde etkisi yoksa devlet onunla niye görüşsün?”

ÖCALAN’IN LİDERLİĞİ

Siyasi iktidar ve onun çizgisine destek verenler, İmralı ile Kandil arasındaki ilişkiyi ya tam kavrayamıyorlar ya da kavramak istemiyorlar. Şöyle ki; Kürt siyasi hareketinin (KSH) bu iki önemli odağı birbirlerini tamamlıyor: Biri olmasa öteki de olamaz; biri ne kadar güçlüyse diğeri de o kadar güçlü, ne kadar zayıfsa diğeri de o kadar zayıf. Dolayısıyla Kandil’dekilerin Öcalan’ın devlet nezdinde itibarını azaltacak adımlar atmaları mantıklı değil. Aynı şekilde Öcalan’dan da Kandil’dekilerin etkisini azaltacak tutumlar beklemek gerçekçi değil. Nitekim onun İmralı’ya konulduğu 1999 yılından bu yana yaşananlar da Öcalan ile Kandil arasındaki koordinasyonun ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.

Öte yandan, PKK/KCK yöneticileri şu ya da bu şekilde Öcalan’ı zayıflatmak istemeleri halinde hareketin tabanından hızla ve çok güçlü tepkiler geleceğini bilirler. Çünkü Öcalan’ın KSH içindeki liderliği tartışılmaz.

Şunu da unutmamak şart: PKK yıllarca devlet tarafından muhatap alınmak için mücadele etti ve amacına ulaştı. Tek başına bu kazanım bile KSH için çok değerli. Üstüne, Oslo deneyiminin ardından sürecin merkezine Öcalan yerleştirildi. Onun “başmüzakereci” olmasına Kandil’den hiçbir şekilde itiraz gelmiyor. Fakat kendilerinin de bir şekilde müzakere sürecine dahil edilmelerini istiyorlar. Hükümet ise şu ana kadar, Kandil’in doğrudan sürece dahil olmasını istemedi. Bir süredir yaşanan krizlerin bir kısmının nedeni bu karşılıklı ısrar.

HERKES KARŞISINDAN ADIM BEKLİYOR

Dün KCK tarafından yeni bir açıklama yapıldı ve şöyle denildi: “AKP’nin artık demagoji, sahte algı yaratma, zamana oynama ve oyalama politikalarını terk etmesi gerekmektedir. Önder Apo’yla yaptığı diyaloğun ciddiyet ve samimiyeti hemen yarın derhal müzakerenin başlaması, izleme heyetinin oluşması, izleme heyetinin Önder Apo’yla görüşmesi ve bu temelde bir an evvel somut adımların atılmasıyla ortaya çıkacaktır. Yoksa bizim için sürecin 15 Şubat’la birlikte son derece tehlikeli, kritik ve bitme noktasında olduğunu belirtmek durumundayız.”

Kuşkusuz sert bir açıklama. Ancak daha önce de Kandil’den benzer açıklamalar gelmişti, fakat süreç fazla yol alamasa bile bitmedi.

Bu sefer de biteceğini sanmıyorum. Zira taraflar arasında çözümü imkânsız bir anlaşmazlık söz konusu değil. Anlaşmazlığı, sürecin son dönemdeki hızlı trafiğini serinkanlı bir şekilde yorumlayabilen nadir isimlerden Murat Yetkin şöyle özetlemişti: “Hükümet ‘Önce açıklama sonra müzakere’ derken PKK ‘Önce müzakere sonra açıklama’ diyor.”

Galiba yaşanan kilitlenme esas olarak şuradan kaynaklanıyor: Hükümet, kamuoyunu ve bu arada Kandil’i, Öcalan’ın da kendisi gibi “Önce açıklama sonra müzakere” pozisyonunda olduğuna inandırmak istiyor.

Habertürk

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;