Tarih 21 Haziran 2019İzlenme KişiYazar Mahmut Övür
Paylaşım
İstanbul seçimleri, iki aday arasında geçen belediye başkanlığı yarışı gibi görünse de arka planında tıpkı 31 Mart veya daha önceki seçimler gibi derin küresel hesaplaşma var. Beka meselesi tam da bu.
Çevremize bir bakın...
Akdeniz'de onlarca ülkeden 200'ü aşkın savaş gemisi var.
Suriye'nin İdlib şehri yanıyor.
ABD, Fırat'ın doğusundan çekilmediği gibi silah yığmaya devam ediyor. İran'a yönelik tehditler ve ambargo derinleşiyor.
Kıbrıs'ta bölgeyi de ateşe sürükleyecek sinsi planlar adım adım hayata geçiriliyor.
Ve ABD ile Türkiye arasında tehdide dönüşen S-400 ve F-35 olayı giderek geriliyor.
Bütün bunlar, içeride yaşanan İstanbul seçimleriyle de yakından ilişkili. Öylesine ilişkili ki, süreci yakından takibe alan küresel güçler sadece dış tehditle yetinmiyor, tehdidin dozajını iç siyasi hesaplara göre ayarlıyor.
Bir bakıyorsunuz, "F-35'i vermeyeceğiz" diyerekgerilimi yükseltiyor, birbakıyorsunuz "İstanbul seçimlerini not ettik" deyip siyasi tehdidiyükseltiyor, sonra dönüpekonomiyi sarsacak küreselaparatları devreye sokuyor.
Bu noktada ülke adına vahim olan şey ise, başta CHP olmak üzere CHP'yle birlikte hareket eden muhalefetin bu tabloyu ellerini ovuşturarak izlemesi... İçlerinden sevinç çığlıkları atanlar bile var.
Hiç birinin gündeminde bölgeyi kuşatan küresel emperyalizmin hesapları yok. S-400 konusunda ABD ağzıyla konuşanların Akdeniz'de, Kıbrıs'ta neler olup bittiği umurlarında bile değil. Akdeniz'de Türkiye'nin -Yavuz gemisi de dünindi- iki petrol arama gemisi var ve muhalefetten orada bulunmanın tarihi anlamı üzerinde duran yok.
Hiçbiri açık açık ABD'nin PKK-YPG hattını neden silahlandırdığını sorgulamıyor? Aralarında sanki adı konmamış bir anlaşma var. Dün "ekonomibatsın" diye kriz duasına çıkanlar bugün de "ABDTürkiye'yi köşeyesıkıştırsın" diye dua ediyor.
Ve hepsi umutla, ABD emperyalizmi karşısında Başkan Erdoğan'ın pesetmesini bekliyor.
Türkiye'nin böyle bir muhalefet aklına sahip olması siyaset ve gelecek adına insanı ürkütüyor.
Siyasetin büyük oranda "yalan"la beslenen yenisiyasi aktörler üretmesi üzerinde ciddi ciddi durmak gerekiyor. Bu sadece iç siyasi dinamiklerin beceriksizliğiyle açıklanamaz.
Bunda, Türkiye'nin ABD'yle 1947'de kurduğu kirli ilişkinin katkısı büyük.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun söylediğiönemli bir sözü vardı; "Bizim tarlayı sürmüşler..." Butespitin sadece bir toplumsalkesimle ilgili olduğunusanmıyorum. Türkiye'de sağsol,laik-dindar her siyasive toplumsal kesimin tarlasısürülmüş... Bunun son tipikörneği "solcu" PKK'nınABD'nin aparatı olması vebunu arsızca savunması.
Tabi sadece siyaset alanında değil, bugün her alanda sürülmüş tarlaların aktörleri harekete geçirilmiş durumda. Onlara karşı, her toplumsal kesimden "millive yerli" olanlar var. Onlar da susmuyor. Doç. Dr. Barış Doster, ABD-Türkiye ilişkilerini analiz ederken şöyle diyor: "Şu gerçeği kabul edelim: ABD'nin Türkiye'de sadece dış politika üzerinde değil
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.