SİYASET

İbrahim Karagül : Kapatmayın, yıkın o binayı!

Tarih
03 Ağustos 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
İbrahim Karagül

Bugüne kadar sadece iç düşmandılar. Şimdi dış tehdit, dış düşman da oldular. Gülen ve teröristleri, akın akın yurtdışına kaçıyor. Bir süre sonra birer Gurka” olarak cephelere sürülecekler. Türkiye'nin dışarıdaki en büyük düşmanları haline gelecekler. Sadece ABD ve Avrupa'da değil, Afrika'dan Orta Asya'ya bulundukları her ülkede Türkiye'ye saldıracaklar.

Bugüne kadar “içeriden işgal” aparatıydılar. Bir yabancı istihbarat ağı olarak kullanıldılar. Türkiye'yi içeriden çökertmek istediler. Devletin bütün aygıtlarına, toplumun bütün sinir uçlarına, ülkenin her köşesine yerleşmiş, oralarda gizlenmiş casuslarıyla Türkiye'yi işgal edip efendilerine teslim etmek için operasyon yapıyorlardı.

Bundan sonra doğrudan dışarıdan saldırı için kullanılacaklar. Açık düşmanlık yapacaklar. Terör örgütleriyle ortak saldırılar düzenleyecekler. PKK ve diğer bütün örgütlerle intihar saldırıları, sabotajlar, suikastler düzenleyecekler.

İç savaş için ortam hazırlama planı var

İç savaş için ortam hazırlayacak, toplumsal çatışmanın zeminini oluşturacak eylemlere girişecekler. Çok yakında Gülen'in asker ve polis teröristleri ile PKK'lı teröristlerin, Karadeniz kırsalında diğer örgütlerin birlikte saldırılara girişeceği, yine Gülen grubuna bağlı kişilerin bunlara lojistik destek vereceği söyleniyor.

Askeri darbe ile Batı'nın Türkiye'yi yok etme, bitirme planının tetikçiliğini yaptılar. Meclis'i bombalayıp Cumhurbaşkanı'nı öldürme hedefi, bir ülkeyi yok etme girişimiydi. Bu alçaklar, Anadolu tarihinin en kirli senaryosunun kuklaları oldular. Başaramadılar. Şimdi terör ve iç savaş tezi için sahaya sürülecekler. Onlara bu rol çoktan verildi ve hazırlıklarını yapıyorlar. Gülen ve terör örgütü, Güneydoğu'da terör saldırılarının ana unsurları haline gelecek, kan akıtacak, etnik ve mezhep eksenli iç savaş senaryosu için harekete geçecekler.

Türkiye'yi 'Kozmik Oda' ile vurdular

TSK'dan, kamu kurumlarından, sivil alandan rezil bir şekilde kovuldular, kovuluyorlar. Bulundukları her yerde vatan haini muamelesi görecekler. Dışlanacak, lanetlenecekler. Şimdi anlıyoruz ki, bugüne kadar yaptıkları operasyonların tamamı bilgi hırsızlığı için, ABD adına casusluk için yapılmış, Kozmik Oda bilgilerini çalıp onlara vermişler. Türkiye'ye yönelen terör, içerideki kumpaslar, bölgedeki hareketler tamamen onların verdiği bu bilgiler kullanılarak yapılmış.

Dışarıda kalanların, kendini gizleyenlerin hepsi istihbarat görevini yapmaya devam edecek. Daha ne pislikler, ne kumpaslar çıkacak ortaya. Ne ilişkiler, ne ortaklıklar çıkacak. Bugünün en FETÖ karşıtlarının bir kısmının gizli ilişkileri de deşifre olacak.

17 Aralık'tan sonra bile onlarla nasıl çalıştıkları, nasıl hükümeti kandırdıkları, nasıl onları korudukları ortaya çıkacak. Bugünün en ateşli isimlerinden bazılarının Erdoğan ve ekibine yönelik o büyük kumpastan nasıl medet umdukları, 17 Aralık sonrası bile FETÖ'nün başaracağına dair umutlarını gizli gizli korudukları çıkacak.

En Reisçi sloganlar atan FETÖ'cüler

Onlar Erdoğan'ın bir şekilde pes edeceğine, yenileceğine inandılar ve bunu hep gizlediler. 15 Temmuz onlar için çok büyük bir umuttu. Alacakları ganimet, gelecekleri pozisyon, ulaşacakları iktidar alanı bile belirlenmiş, anlaşmalar yapılmıştı. Bu yüzden bu mücadeledeki en büyük zorluk, ikiyüzlülük, riyakarlık ve sahtekarlıktır.

15 Temmuz gecesi yanınızda, yakınımızda onlardan kim varsa, o an ne yaptığınızı, ne konuştuğunuzu aynı anda darbe merkezlerine bildirdiler. Böyle çalıştılar. Çok iyi tanıdık tiplere bakıyorum, demokrasi ve şehitler nöbetinde en ön sıralarda bayrak sallıyor, en Reisçi sloganlar atıyorlar. Bunlara kanarsak, inanırsak bir sonraki dalgada çok büyük bir yıkım yaşayacağız. O zamanki trajedi bugünküne hiç benzemeyecek.

O temizliği kim engelledi?

Şimdi kurumlar temizleniyor. Devlet temizleniyor. Neden bugüne kaldı? Bu temizlik için 15 Temmuz mu beklenmeliydi? Tehdit tanımlanmıştı, tehlike anlaşılmıştı. Erdoğan çağrılar yaparken kim, neden o tasfiyeleri, temizliği engelledi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün, Telekominikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) kapatılacağını açıkladı. Orası bir istihbarat üssüydü, bir yabancı operasyon alanıydı, yıllarca Türkiye'ye karşı kullanıldı. Müsaadenizle burada durayım ve 5 Mart 2014'te TİB'le ilgili, “Yıkın o binayı” başlıklı yazımı paylaşayım. Şöyle yazmıştım:

Tekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) diye bir birim ve bütün istihbarat operasyonlarının yürütüldüğü bir bina var. Türkiye'de telefon ve internet kullanan herkesin kayıt altına alındığı bir bina. Binlerce kişi dinlenmiş, şemalar yapılmış, listeler hazırlanmış, listede isimleri olan ve örgütlere dağıtılan belki binlerce kişi içeri alınacakmış.

O binadan hepimizi yönetmişler

İşte bu insanların hepsi bu binadan takip ediliyor. Türkiye'nin tamamının yolu bu binadan geçiyor. O binayı yönetenler hepimizi yönetiyor, bütün mahrem bilgilere ulaşıyor, bütün görüşme trafiğini kontrol ediyor. Bu nasıl bir bina ise, nasıl bir devlet kurumu ise, nasıl bir yönetimi ve ne tür çalışanları varsa, herkes bu bina üzerinden fişlenmiş, dosyalanmış.

Devlet vatandaşını koruyamamış. Binasına sahip olamamış, bu kurumda çalışanları denetleyememiş. Bina da, yönetimi de, çalışanlar da birilerinin eline geçmiş ve o birileri millete, hepimize tuzak kurmuş.

Bütün özel iletişimi denetim altına almış. Kimler için alındığı bile belli olmayan mahkeme kararlarıyla herkesi buradan dinlemiş. Yüz kişilik, beş yüz kişilik mahkeme kararları getirilmiş, burayı yönetenler isimlere bakma gereği bile duymamış, altına imzayı basmış. Burada neler tezgahlanıyor, kimse dönüp bakmamış..

Kontrol edilemeyen bina

Binayı dizayn edenler, daha sonra yönetenler, binayı ele geçirip kendi amaçları için kullananlar, altına nereye gittiği belli bile olmayan fiber hatlar döşeyenler, binlerce kablonun ne işe yaradığını, hangi adreslere neler aktardığını bile bilemeyecek, öğrenemeyecek durumda olanlar bu milletin vebalini nasıl ödeyecek?

Bina yönetimini bile dışarıdan malum şirketlere devretmişler. Bütün iletişimi onların eline vermişler ve bundan şüphe bile etmemişler. Binada kontrolsüz dinlemelerin yapıldığı, bunun denetlenmesinin, kontrol altına alınmasının mümkün olmadığı, bina yapısının ya da sonradan eklenenlerin buna izin vermediği, dışarıdan servis sağlayanların sadece istediği kişileri değil tüm iletişimi takip ettiği söyleniyor.

Yıkın o binayı

Açıkça ortaya şu sonuç çıkıyor: Türkiye'deki bütün telefon numaralarının geçtiği kurum, bütün elemanlarını ve yönetimini değiştirseniz de, dışarıdan çalışan şirketlerin sözleşmelerini feshetseniz de kontrol edilemiyor, denetlenemiyor. Fiziki olarak, teknik olarak bu mümkün değil.

O zaman binayı yapanlardan, sistemi kuranlardan, kurulduğu günden bu yana yönetenlerden, bu birimle iş yapan şirketlere kadar her şeyin sorgulanması gerekiyor.

Madem bina kontrol altına alınamıyor, denetlenemiyor, sistemi değiştirilemiyor, binlerce kablonun nereye gittiği
tespit edilemiyor o zaman tek bir seçenek kalıyor geriyor:


Bu binayı yıkın!

Yenişafak
3 Ağustos 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;