Sesli Makale

14 Eylül 2015

Cadde'de bir kafede oturuyorum (Eylül 2013)...
2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları'na evsahipliği yapacak şehir oylanıyor…

Cep telefonumdan canlı olarak takip ediyordum oylamayı… Finale gelinmişti… 2020 Olimpiyatları ya İstanbul'da olacaktı, ya da Tokyo'da…

Ve sonuç açıklandı… Kazanan Tokyo!…
Birden kıyamet koptu… Ses, yan masalardan geliyordu… 'Oley' diye bağıranlar, 'Çak' hareketi çekenler.., yüzlerde gülücükler…
Dedim, n'oluyoruz yahu?!...

Hani Tokyo'da bir kafede değiliz…, İstanbul'dayız… Yanımızdakiler de Japon turistler değil üstelik!... Bunlar basbayağı ultra-beyaz Türkler…
'Ulan bu dümbükler neden seviniyor ki?!...' dedim… (İçimden söyledim tabii.., Bayağı kalabalıklardı. Hani tatsızlık çıksın istemedim!...)

Bu Japon sevgisinin sebebi hikmeti nedir Twitter'a girince anladım…
Mine Kırıkkanat, Erdoğan düşmanlığı yüzünden 'Japonlaşan Beyaz Türk'ün 'haleti ruhiyyesi'ni çok iyi anlatan bir twit atmıştı sonuçların açıklanmasından hemen sonra;
“Tokyo kazandı, Tayyip kaybetti... Artık hiçbir şey bu inişi durduramaz, dayan Türkiye, kurtuluşa az kaldı...”
İkinci twit'i de şuydu;

“Hahaha hayatımda bir yenilgiye bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum...'
Mine ablanın yıllar önce yazdığı bir yazı aklıma gelmişti… Türk'ün piknik ve mangal tutkusunu tasvir ederken, 'kısa bacaklı hart hart kaşınan, “Kıllarla” kaplı Türk erkeğinin çok tiksinç olduğunu söylemişti… (Japon erkeği kılsız tüysüz olur… Mine abla bu yüzden mi Tokyo'un kazanmasına bu kadar sevindi acaba?!...)

Milli takım kadrosuna giremeyen bir basketbolcumuz da (Kanter midir, Kantar mıdır nedir) Yunanistan'a yenildiğimizde twitter'dan 'hahahahaa…' mesajı atmıştı… (O da Pensilvanya sempatizanıymış zaten, Yunan tarafında olması normal…)
Erdoğan düşmanlığı böyle bir şey işte…
Bazen Yunan olursun, bazen Japon…
Yeri geldiğinde Alman da olursun, Yahudi de…

N'olacak ki.., Gezi olaylarında 'devlet katliam yapıyor' diyen Babıali Puştları' bugün de PKK'lı oldular…
Yeter ki düşmanın Erdoğan olsun…
Her zaman söylerim, “Söz konusu Erdoğan ve AK Parti'den kurtulmaksa, memleketin kaybetmesi, batması teferruattır!...” bir çapulcu ilkesidir… Hainlik sayılmaz!…
Her türlü musibeti, fenalığı, Erdoğan'a bağlamanın muhalefet etmek olduğunu sanan kaşalotlar ümitsiz vakalar…

Yapacak çok fazla bir şey yok...
Levent Kırca'nın kanser hastası olduğu haberini; 'AKP kanser etti…' manşetiyle duyuracak kadar düşüncesi dumura uğramış Sözcü'nün…

Önceki gün de Koray Çalışkan bir twit attı;
“Dersim Katliamı'nın sorumlusu CHP değil, CHP'den kovulan, AK Parti'nin kendine rehber bellediği Celal Bayar'dır. Uludere katilleri az sussun…”
Sonuç?...

AK Parti Dersim Katliamı'ndan sorumludur!…
Kılıçdaroğlu da vakti zamanında Erzurum'da beklenen karın yağmamasını Erdoğan ve AK Parti'nin bereketsizliğine bağlamıştı…
Bir tanesi de şöyle diyor; 'Marmaray'da klima ayarı çok yüksek… Geçen gün klima çarptı, boynum tutuldu ve nezle oldum… Üç gündür yatıyorum… Kim yaptı lan bu Marmaray'ı?!...'
Biz de bunları ciddi ciddi yazıyoruz ya?!…
N'apalım?...

Memlekette bu kadar manyak olduğunu bilmiyorduk…
Öğrenmiş olduk, Erdoğan yüzünden!...

Yenişafak