GÜNCEL

Ali Karahasanoğlu : Üç yıl sonra, 17 Aralık’a dönersek!

Tarih
17 Aralık 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Ali Karahasanoğlu
17 Aralık’ın yıldönümündeyiz..

Şöyle bir özeleştiri yapalım.

Nefis muhasebesinde bulunalım.

Tekil olarak değil.

Toplum olarak.

Olay taze iken, yorum yapmak zorlaşıyor..

Gerçekleri görebilmek, mümkün olamayabiliyor..

Üzerinden tam 3 yıl geçtikten sonra..

Bugün 17 Aralık’ı..

Çok daha sıhhatli, çok daha isabetli değerlendirebiliriz..

Nedir 3. yılın sonunda, yapabileceğimiz tespitler?

17 Aralık, bir yolsuzluk operasyonu muydu?

Yoksa, kendisini çok akıllı sanan bir çetenin, hükümet devirme operasyonu mu?

O günün en çok tartışılan temel konuları üzerinden yorumlayalım..

1) Dershanelerin kapatılması konusunda çıkartılan “Olamaz, yapılamaz” vaveylaları nereye kadar sürdü? 

Bugün görüyoruz ki, dershanesiz bir dünya pekala mümkün imiş.. 

“Efendim imtihan sistemini kaldırmadan, dershane kaldırılamaz” diyenler, işkembeden sallıyorlarmış.

Dershanelerin kaldırılmasının teknik olarak mümkün olmayacağı, palavradan ibaretmiş.. 

Dershaneleri savunanların derdi, “kaldırılmasının imkansızlığı” değil, “arka planda gizlenen büyük rant” imiş..

Hem maddi rant.. Hem nüfuz rantı..

Her ailenin bütçesine etki eden, ortalama aylık 1.5-2 bin TL’lik ilave masrafın, dershanelerin sahiplerinin cebine aktarılması...

Ve, FETÖ’nün her yere sızmak için kullanabileceği elemanların yetiştirilme ve hipnozlanma operasyonlarının gerçekleştirildiği sözde öğretim kurumları..

Dershaneler konusunda sonuç şu: Onlarsız Türkiye, çok daha güzel..

2) 17 Aralık’ın medyatik savcısı Zekeriya Öz’ün, aleyhinde soruşturma yaptığı muhalifleri kadar cesur olmadığı ortaya çıktı.. Öz’ün 17 Aralık’ta soruşturduğu hiç kimse, yurtdışına kaçmayı düşünmemişti ama.. Öz, ilk fırsatta, soluğu gavur elinde aldı.. Yanında da, yardımcısı savcı Celal Kara vardı..

Onlar başı çekti..

Ardından onlarca savcı, onlarca hakim, ve 17 Aralık’ı “yolsuzluk operasyonu” olarak yorumlayan onlarca FETÖ mensubu gazeteci yurtdışına kaçtı..

Dertleri gerçekten sadece yolsuzluk operasyonu olsa idi, bu kadar geniş bir yelpazedeki isimlerin yurtdışına kaçmasına gerek yoktu ki..

“Yolsuzluk” dedikleri şey, yolsuzluk çıkmazsa.. Yine hayatlarına, Türkiye’de devam edebilirlerdi..

Ama “iftira üzerine kurdukları yalan düzenleri” bozulunca.. “Kurdukları tezgahta, her birinin ayrı ayrı parmak izleri” olduğu ortaya çıkınca..

Çözümü; hep beraber gavurlara sığınmakta buldular..

“Bir aya kadar ya yurtdışına kaçacak ya da intihar edecek” dedikleri Tayyip Erdoğan Türkiye’de.

Ama Erdoğan için o kehaneti dillendirenlerin hemen tamamı, gavurların kucağında..

 3) Yolsuzluk olarak nitelendirilen 17 Aralık dosyasında, dişe dokunur tek bir kuruşluk devlet menfaatinin zimmete geçirilmesine yönelik somut belge yoktu..

Olaylar canlı canlı yaşanırken, tabii ki “milyarlık yolsuzluk” iddiasına, vicdanlı her insan, merakla ve “acaba” sorgulaması ile  yaklaştı.. 

Ama aradan üç yıl geçti.. 

Şimdi sakin kafa ile soralım, devlet hazinesinde olması gerekirken, hangi kör kuruş, hangi devlet görevlisinin veya yakınının cebine girmiş?

Eminim ilk aylarda sık sık öne sürülen “Reza Sarraf” olayı, artık kimsenin dillendirebileceği bir konu değildir.

Çünkü Reza olayı, net olarak anlaşılmıştır ki, Türkiye’nin bir tek kör kuruşunun yerini değiştirmemiştir..

O olayın tarafları, ABD ve İran’dır.. Türkiye hazinesi ise, o ilişkiden zarara uğramamış, tam aksine gelir elde etmiştir.

4) 17 Aralık operasyonuna imza atan emniyet müdürlerinin, aynı çeteye üye savcılar, hakimlerle birlikte, aynı merkezden (Pensilvanya’dan) emir alarak “yolsuzluk” adı verdikleri operasyonu yönettikleri artık kesindir.

Hatırlarsanız, o tarihlerde, emniyet müdürlerine yapılan, “illegal dinleme” isnatlarına, “Biz kendi başımıza illegal dinlemeyi nasıl yapacağız? Mutlaka savcı ve hakim kararı gerekir. Bize haksızlık yapıyorsunuz” itirazı ile karşı çıkılıyordu.

17 Aralık operasyonuna imza atanların, emniyette bir ayağı, savcılarda bir ayağı, hakimlerde bir ayağı olduğunu tahmin ediyorduk ama.. 

Yine de, “acaba” diye tereddüt ediyorduk.

Bugün itibari ile net olarak anlaşıldı ki, emniyet müdürleri ile, savcı ve hakimler arasındaki ilişki, tam bir “al takke ver külah” ilişkisidir. 

“Yolsuzluk” adı verdikleri operasyon da, bu illegal yapının, gözleri kör olmuş militanlarının, “Devlete bu kadar sızılmış olması mümkün değil. Emniyet müdürü ‘Yolsuzluk’ diyor. Savcı ‘Yolsuzluk’ diyor. Hakim ‘Yolsuzluk’ diyor” kalkanına sığınarak yaptıkları bir operasyondur.

Bugün itibari ile, 17 Aralık’taki operasyonu “yolsuzluk” kaynaklı göstermeye çalışan emniyet müdürü de, savcı da, hakim de..

Aynı kazana kaşık sallarken deşifre olmuşlardır.

Dahası var..

Bu emniyet müdürleri, bu savcılar, bu hakimler.. Bu birliktelikleri ile belli bir güç olsalar da..

“Meşru hükümeti iftiralarla devirmek için, cesareti nereden buluyorlar?” diye düşünüyorduk..

O da..

15 Temmuz’daki askeri darbe girişimi ile ortaya çıktı..

Hiç de yabana atılmayacak sayıda, askeriyede de elemanları varmış..

Onlara güveniyorlarmış..

16 Temmuz itibari ile, güvendikleri o dağa da kar yağdı..

3. senenin sonunda..

17 Aralık’ın “yolsuzluk operasyonu” değil, “darbe operasyonu” olduğu..

Artık hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde tescillenmiş oldu..

Akit
17 Aralık 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;