SİYASET

Süleyman Özışık : BİMER ne kadar güvenli?

Tarih
17 Ağustos 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Süleyman Özışık

Bu ülkenin şartları, sonbahar günleri gibi değişkendir. Bir bakarsınız güneşin altında yanıyorsunuz, bir bakarsınız soğukta sele dönüşen yağmurun altında donuyorsunuz.

Tam da böyle günlerden geçiyoruz.

Semasız bir Türkiye hayal edenler, ülkedeki bahar havasını soldurmaya çalıştılar. 

İç sesleri başaramayacaklarını avaz avaz bağırsa da bunu kabullenmek istemediler ve iplerinden kurtulmuş kuduz köpekler gibi, ölüm saçan zebaniler gibi saldırdılar.

İlk etapta kimsenin inanamadığı bir darbe kalkışmasına giriştiler. İnsan mırıltılarırının uğultuya ve çığlığa dönüştüğü bir gece yaşadık.

Bize düşen, atalarımızdan bize kalan mirasımıza sahip çıkmaktı. Kendimizi, soyumuzu ve yaşadığımız toprakları korumak için canımızı ortaya koyduk.

Ya başaracaklar, ya da hain olarak damgalanacaklardı. "Sizi yanımızda götürmeden ölmeyiz" dedik ve tarihler boyu unutulmayacak bir halk destanına imza attık.

Şimdi mücadelenin ikinci safhasındayız.

Vatanına ve milletine silah doğrultan alçakların son kalıntılarını temizliyoruz. 

Ya da bunu yaptığımıza inanıyoruz!

Bunu neden söylediğimi merak ediyorsanız, anlatayım. 

Hatırlarsanız bundan bir süre önce gerek Cumhurbaşkanımız, gerekse Başbakanımız halka seslenmiş, "Çevrenizdeki haşhaşileri devlet kurumlarına bildirin" diye bir istekte bulunmuştu.

Şikayetler için ise iki adres verilmişti.

Bu adreslerden biri "Alo 140 Terör İhbar Hattı", diğeri ise "BİMER" Yani Başbakanlık İletişim Merkezi...

Peki Fetö'yü temizlemek için kullanılan bu ihbar hatları ne kadar güvenilir dersiniz?

Bu sorunun tüyler ürpertici cevabını vermeden önce BİMER denilen mekanizma ile ilgili kısa bir bilgi vereyim.

Sanıldığı üzere BİMER'e yapılan ihbarlar sadece Başbakanlık tarafından değerlendirilmiyor.

BİMER sisteminde Valilik ve Valilik kapsamındaki Kaymakamlık, İl Müdürlüğü ve Bölge Müdürlükleri ile Bakanlıkların Merkez Teşkilatı, Genel Müdürlük, müstakil Başkanlık/ Daire Başkanlığı ve yine Bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarına kullanıcı adı ve sisteme giriş şifresi tahsis edilmiş. Kamu kurum ve kuruluşlarında görevli tüm kullanıcılar, her gün kullanıcı adı ve şifresi ile BİMER programına girerek o gün kendisine gelen müracaatların işlemini yapıyor.

Yani özetle, hangi ilden yazıyorsanız, o ilin yukarıda isimleri zikredilen kurumları şikayetinize bakıyor.

Bu bilgiyi verdikten sonra beni şaşkına uğratan ve eminim ki BİMER'e yazan herkesi dehşete düşürecek o bilgiyi vereyim. 

Darbe kalkışmasının yaşanmasının ardından ismi bende saklı olan Ankaralı bir vatandaş, en yakınındaki bir Fetö mensubu ile ilgili BİMER'e ihbarda bulunuyor. 

İhbar metnine "Kişisel bilgilerim gizli kalsın" diyerek özellikle not düşüyor. Zaten BİMER dediğimiz sistem, ihbarı gizli kimlikle yapmanıza olanak sağlıyor.

İhbar Ağustos ayının 3'ünde yapılıyor. Tam 11 gün sonra ne oluyor dersiniz?

"Fetöcü" diye ihbar edilen haşhaşi, elinde BİMER'e yazılan dilekçeyle birlikte kendisini ihbar eden arkadaşının karşısına dikiliyor ve "Beni neden şikayet ettin" diye hesap soruyor!

İhbarda bulunan vatandaş şu an canının derdine düşmüş ve kendisine zarar verilmesinden dolayı kabus gibi günler yaşıyor.

Bana ulaşan, benzer onlarca olay var.

Kuşkusuz BİMER sistemine bakan görevlilerin tamamının haşhaşi olduğunu iddia etmiyorum. 

Bu hem haksızlık, hem hadsizlik olur.

Lakin karşımıza çıkan yukarıdaki örnek gösteriyor ki devletin ihbar hattının başında hala bazı Fetö'cüler görev yapıyor ve ihbarlar devlet yerine haşhaşilere ulaştırılıyor.

Ayrıca, BİMER'e yapılan ihbarların sonuçlarının en geç 15 iş günü sonucunda ihbar sahibine bildirilmesi zorunluluğu var. Ancak binlerce ihbar sahibi, kendilerine olumlu veya olumsuz bir dönüş yapılmadığından dert yanıyor. 

Hal böyle olunca, Türkiye'nin en önemli ihbar hattına güven azalıyor, "Orayı da haşhaşiler sarmış" diye düşünen vatandaşlar "İşimiz Allah'a kalmış" diyerek sessizliğe bürünüyor.

Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan'ın bu konuyu hassasiyetle ele alacağını umut ediyorum.

Gelelim bir diğer konuya...

Günlerdir yazdığım üzere, haksız yere görevlerinden uzaklaştırılan, hapse atılan mazlum ve masumların durumu var. Onların hikayeleri de iç yakıcı ve şaşırtıcı...

Bir hikayeyi anlatayım izin verirseniz.

Bank Asya'ya kayyım atanmasından sonra işlerine son verilen bazı Fetöcü haşhaşinin yerine yeni personel alınıyor. 

"Maaşlarınızı yatıracağımız bir hesap açın" diye talimat verilince işe alınan personel Bank Asya'da birer hesap açıyor.

Ancak darbe girişiminden hemen sonra, "Bank Asya'da hesabınız var" denilen bu personel görevden uzaklaştırılıyor, hatta kimileri gözaltına alınıp tutuklanıyor.

Bir örnek daha vereyim.

Anne ve baba, verilecek isimde bir türlü anlaşamayınca, inatçı baba doğan çocuğuna "Ömer" ismini koyuyor. Anne ise "Faruk" isminde ısrarlı. 

O ısrar sonucu çocuk ailesi tarafından hep "Faruk" olarak anılmasına neden oluyor. Yıllar geçiyor ve Faruk iş hayatına atılıyor ama kimlikteki adı "Ömer" olduğu için herkes bu isimle sesleniyor. 

Ancak ailesi ve yakın arkadaşları bir kaç kez telefonla arayıp, "Faruk'la görüşmek istiyoruz" dediği için akıllarda hep soru işareti oluşuyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iş arkadaşları "Bunun gerçek adı Ömer ama ailesi ve arkadaşları Faruk takma ismiyle ona sesleniyor. Yüzde yüz paralelcidir" dedikleri için Faruk meslekten atılıyor.

Buna benzer yüzlerce örnek var. Bunun yanısıra pek çok kurumda kişisel hesaplaşmalar Fetö terörü üzerinden görülüyor. Bir canavara dönüştüğünü anlamasına rağmen vicdanının isyanını susturan şan ve nam delisi binlerce insan adeta kıyım yapıyor. 

Kabul ediyorum...

İçimizdeki hainleri çözmek ve kazımak sanıldığı gibi kolay değil. Yeni saflaşmalara neden olan bir süreçten geçiyoruz. Çevremizdeki herkese acabalarla dolu bakışlarla bakıyoruz.

Şu süreçte yapacağımız tek şey azami dikkat etmek. Suçlanan kişileri bir değil, beş süzgeçten geçirmek ve haklarına girmemek.

Unutmayalım.

Ahiret uzak görünse de çok yakın ve oraya kul hakkıyla gidenlere af yok!

CEVAP HAKKI: Bir önceki yazıda devletin güvenlik şirketlerini gözden geçirmesi gerektiğini söylemiş, "Fetö güvenlik şirketlerine de sızmıştır. Çağlayan Adliyesi'nde savcı Mehmet Kiraz'ın katledilmesi buna örnektir" demiştim.

Önceki gün Çağlayan Adliyesi'nin güvenlik işlerini yürüten Akdeniz Güvenlik'in sorumlularından Sadi Taylan beyefendi aradı.

"Mehmet Kiraz olayında bir tek kusurumuz yok. Savcılıkça gerekli tüm soruşturmalardan geçirildik ve suçsuz bulunduk. Ayrıca içimizde Fetö mensuplarının olmadığını ve asla olamayacağını da belirtmek istiyorum. Biz bu konuda hassasız. Her ay başında ve her personel alımında gerekli araştırmayı yapıyoruz. Devlet de istediği zaman bizi ve  tüm personelimizi araştırabilir" diye iddialı bir açıklama yaptı Taylan.

Özetle benim kendilerine haksızlık yaptığımı belirtti. Hakka girmemek adına sayın Taylan'ın açıklamasını sizlere aktarmak istedim.

internethaber
17 Ağustos 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;