SİYASET

Salih Tuna : Kürtler işte bunun için davet edilmedi

Tarih
08 Ağustos 2016
İzlenme
Kişi
Yazar
Salih Tuna

Gazeteci bir arkadaşımız 15 Temmuz sonrası bölge izlenimlerini anlatırken, HDP'li bir siyasetçinin şöyle dediğini nakletti: “Yahu biz yıllardır Kürtlere dışarı çıkın diyoruz, çıkmıyorlar; Erdoğan kıçı kırık bir telefonla dışarı çıkın dedi; Kürtler bile dışarı çıktı, o gün bugündür eve girmiyorlar…

Hal budur.

Cemal Hasan familyası hasedinden ne kadar kudurursa kudursun, efkarı umumiyenin fotoğrafı bundan ibarettir.

Hâlâ Kürtler neden Yenikapı'ya davet edilmedi diyen şebekler var.

Kardeşim, Kürtler ilk günden beri meydanlarda, siz neden bahsediyorsunuz. Kürtler İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da, Diyarbakır'da, Muş'ta…

Dün de Türk kardeşleriyle omuz omuza aslanlar gibi Yenikapı'daydılar.

Boşuna nefes tüketmeyin, bu milleti bölemeyeceksiniz?

Sahi sizin davet edilmedi dediğiniz Kürtler kim?

PKK'lı olmayan Kürtleri “cahş” (hain) ilan eden Cengiz Çandar'ın Kürtleri mi?

Veya…

ABD'nin Kürtleri mi? Hani PKK'nın Suriye'deki uzantılarına “kara kuvvetlerimiz” demişlerdi…

Arka kapılarda FETÖ mensubu Dumanlı Ekrem'lerle görüşenler, FETÖ'ye kucak açanlar, bu milletin bin yıllık düşmanlarından medet umanlar davet edilmedi, evet.

Lakin yurdunu alçaklara uğratmamak için göğsünü siper eden Kürtleri davet etmeye bile gerek yoktu.

Zira onlar sadece davet edilenler değil, aynı zamanda davet edenlerin ta kendileridirler.

İşte bunun için davet edilmediler. Birliğimizin, birlikteliğimizin bizzat davetçisi oldukları için, yani, davet edilenlerden ziyade davet edenler olduğu için.

Onlar bu kutlu davetin bu asil direnişin sahipleri olarak ilk günden beri hep meydanlardadırlar.

Bakınız; Esenyurt'ta meydandan canlı yayın yaptık iki hafta evvel. Savcı Sayan, Turgay Güler, Ahmet Kekeç, Hasan Öztürk ve fakir katıldık. Millet olarak nasıl kaynaştığımız hakkında diller döktükten sonra Savcı Sayan'dan Kürtçe konuşma yapmasını istedik. Savcı da Kürtçe uzun bir konuşma yaptı. Biz yani programı gerçekleştirenler sadece kardeşlikten bahsettiğini anlayabiliyorduk. Ne ki, meydanı hınca hınç dolduran halk her cümlesini anlıyor, her cümlesinin ardından alkış tufanı koparıyordu.

Kürtler oradaydı.

Ellerinde Türk bayrakları vardı. “Irmağının akışına ölürüm Türkiyem” diye tempo tutuyorlardı.

Hülasa, onlar bizimleydi, biz onlarlaydık.

Herkes oradaydı.

Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni, sağcı, solcu, ülkücü, akıncı, CHP'li, AK Parti'li, MHP'li herkes…

Madımak faciası, Uğur Mumcu'ların katledilmesi, 28 Şubat darbesi, Roboski katliamı, Gezi tertibi, Kobani provokasyonu (ila ahir) bu milleti bölemedi.

Artık herkes oyunu gördü.

Soner Yalçın geçenlerde bu meyanda çok önemli
bir yazıya imza attı.

Balyoz-Ergenekon operasyonlarını salt 'Cemaatçi subayların önünü açmak için yurtseverler hapse atıldı' diye okursanız, yanılırsınız!...” dedikten sonra, hapse atılan subayların salt Batı'yla değil Doğu'yla/ Asya'yla yakınlaşmalıyız diyenler olduğunu örnekler vererek anlatmaya çalıştı.

Dedi ki: “ABD-NATO, 1990'lı yılların başında Türk Ordusu'nun kontrolünden çıktığını anladı. Öyle ki, Atatürk'ün 'komşular arasındaki ihtilaflara karışmayınız' sözünü şiar edinen komutanlar, Irak işgaline hep karşı durdu. Örneğin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay istifa etti…

Dedi ki: “Üst akıl, Cemaat ile ilişkileri 'Ilımlı İslam' konseptini oluşturarak o yıllarda geliştirdi. İlk hedeflerinden biri, Kemalizm düşmanlığı yapmak ve TSK'yı güçten düşürerek tasfiye etmekti. /Bu 'üst aklın' oyununa; kimi solcular, kimi Kürtler ve çoğunlukla İslamcı çevreler hemen geldi…”

Acaba öyle mi?

Kimi Kemalistlerin aklına “ılımlı İslam”ı bizzat “üst akıl” sokmuş olmasın. Hem de 90'lı yıllardan hayli zaman önce.

CIA ajanı Graham Fuller'in 1987'de (Cevdet Sunay zamanında Çankaya'da yaverlik yapmış, jandarma istihbarat subayı, 28 Şubat'ın Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın da sınıf arkadaşı) Remzi Gökseven Paşa'ya ne dediğini hatırlamanın tam vaktidir.

O halde buyrun hep birlikte İsmail Nacar'a kulak verelim: “Faruk Sükan'ın (zehir hafiye unvanıyla da bilinen eski İçişleri Bakanı) bürosuna gittiğimde, Remzi Paşa'nın yanında birkaç önemli subay arkadaşı da vardı. Ben, PKK ile ilgili bir meseleyi açacaklarını beklerken, kendisiyle yakın hukukum da olan Remzi Paşa, bana, 'Graham E. Fuller ve çevresi, İran'ın Türk Cumhuriyetlerinde etkili olduğunu söylüyor. Özellikle din konusunda Türkiye'nin devreye girmesini ve bunun için Gülen cemaatinin buralarda önünün açılmasını arzuluyorlar” diyerek, fikrimi sordu…

Gördünüz mü faaliyet ne zaman nasıl başladı?

Bir ara “vatan yahut papyon” moduna giren Soner Yalçın'ın mezkur yazısındaki şu satırları çok çok önemli: “28 Şubat post-modern darbesi, 27 Nisan e-muhtırası bu büyük oyuna hizmet etti. (Ki bundan önce devrimci aydınlar öldürülerek laiklik konusunda hassas olan çevreler kışkırtıldı!)…

Bu oyunlar yüzünden birbirimizi adeta lunapark aynalarından gördük. Bu optik yanılsama yüzünden de haliyle birbirimizi “çarpık” gördük.

Bu oyunları gördükçe, birbirimizi de göreceğiz, birbirimizi gördükçe de barışmayı başaracağız.

Soner Yalçın, söz konusu yazısını, “Umarım hepimiz barışmayı başarabiliriz. Çünkü bu canım ülke hepimizin…” şeklinde nihayete erdirmişti.

Yenikapı'daki muhteşem mitingle birlikteliğimizi yedi düvele göstermiş olduk.

Hadi şimdi kavilleşelim:

Birliğimizi, birlikteliği bozan “FETÖ'cü olsun” mu?

Yenişafak
8 Ağustos 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;