SİYASET

Salih Tuna : Hayal kırıklığı mı taaccüp mü?

Tarih
17 Mart 2015
İzlenme
Kişi
Yazar
Salih Tuna

17 Mart 2015

Biz bu köşecikte Umre’de iş bağlamaya kalkışacak kadar azgınlaşan “yeni sınıfın yeni dallamalarını” yerin dibine sokarken “mülâaneci mübarekler” İslam’ın protestanlaşmasına diller döküyorlardı… 

Biz bu köşecikte “açlığı öldüren açlığı”, kara siyasayı, sömürüyü, işçi ölümlerini, yalın ayaklıları, yoksulları, ezilenleri dile getirirken günümüzün zıpçıktı “muhalifleri” küresel finans sistemine iman tazeliyorlardı. 

Biz bu köşecikte iktidara karşı eleştirel mesafenin her daim korunması gerektiğini yazarken… 
Dumanlı’nın Türköne Mümtaz'er’i Ak Parti’den milletvekili aday adaylığını (2011’de) şöyle duyuruyordu: “Tarih yapılırken, tarihi yapanların yanında olmak, yükselen binanın mimarisine karınca kararınca katkıda bulunmak istiyorum / Zaman Gazetesi’nde beş yıldan beri sürdürdüğüm yazarlığa ara veriyorum (…) Artık fildişi kuleden çıkıp, taşın altına elimizi koyma vakti…”

Ne zamanki Irkçı Siyonist network Sayın Erdoğan’ın “üzerini çizdi,” eleştirel mesafeyi bir yana bırakıp, Erdoğan’ın yanında saf tuttuk.

Çünkü yeryüzü egemenlerinin bu “hayasız akını” Erdoğan’ın şahsına değildi, müstekbirlere karşı çıkışınaydı. Yani, ezilenlerin, haksızlığa uğratılanların, katledilenlerin, yurtlarından sürgün edilenlerin yanında yer almasınaydı…

Bu Mümtaz'erlerin, bu Ahmet Altanların iflah olmaz Erdoğan “muhaliflikleri” tam da bu zamana denk geldi.

Uzun lafın kısası, “demokrasi götürmek ülküsüyle” ülkeler işgal eden, Sisi darbesini arkalayan “yeryüzü egemenlerinin” taşeron çeteleriyle gayet senkronize harekete geçtiler. 
Halbuki…
Irkçı Siyonist networkun “taşeron çetesi” faaliyete geçmeden evvel (yani 7 Şubat 2012 ve 17 Aralık 2013’ten evvel) mesela 2011’de, Erdoğan’a toz kondurmuyorlardı.
Mesela,  Ahmet Altan 2011’de Taraf gazetesinde, “Başkasını bilmem ama ben Erdoğan’ın bu müthiş girişimini, olağanüstü cesur liderliğini, vizyonunu hayranlıkla selamlayıp bütün gücümle destekliyorum…” demişti.

Günümüzde “yandaş” tesmiye edilen kalemler yan yana gelse böyle bir güzelleme yapamaz.
Gelgelelim, Erdoğan’a karşı ezik (kurnaz mı demeliydim) bir şekilde darbe bekliyor şimdi!
Lafın burasında “Ahmet Altan hiç darbe bekler mi” diye taaccüp edenler olacaktır.
“Murat Belge’nin ordu güvencesi” başlığı altında 2009’da yazdıklarıma da taaccüp edenler olmuştu; ne oldu? 

Hani, Gazeteport’ta Safile Usul’un yaptığı söyleşide (“Şeriat Gelmez, Ordu Güvencedir” ara başlığı altında sunulan bölümünde)  şöyle demişti: “Türk Ordusu ve burjuvazisi omurgası olan kurumlardır. Laikliği korur. Bu ülkeye Ayetullahlar filan gelemez…”
Ahmet Altan da geçen günkü Hürriyet gazetesindeki söyleşide, “Darbeciler Yunan tragedyası kahramanlarına dönüştü. 10 yıl önce yıkmaya çalıştıkları iktidarın önünde zırh oldular...” dedi. 
Ne bu şimdi, taaccüp mü hayal kırıklığı mı?
“Eskiden TSK sivil demokratik iktidarları vesayet altında tutardı, şimdi iktidarın önünde zırh oldular” demekle bunun arasındaki fark ne?
Özellikle “zırh” kelimesine dikkat isterim. 
Eskiler bu gibi durumlarda, “merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler” derlerdi, biz ne  desek bilmem ki?!

Soralım Ahmet Altan’a: Kim bu “darbeciler,” iktidara nasıl, neden “zırh” olmuşlar?
Şayet darbecilerden murat edilen kimi sivil darbesevici odaklarsa, sözgelimi Oda TV veya Aydınlık çevresi falansa, her gün iktidara küfrediyorlar işte. Üstelik, Ahmet Altan’ın “çok umut verici” bulduğu “Gezicilerin” önde gideni bunlardı. 
Sahi kim bu iktidara “zırh” olan “darbeciler?”
Balyoz davasından yakasını zor kurtaran, kendilerine bile “zırh” olabilecek konumu kalmayan üç- beş emekli asker mi? 
Peki iktidara “zırh” olmakla neye engel olmuşlar? 17 Aralık (paralel) darbe teşebbüsüne mi?
Evet, bu soru çok önemli?
Zira “darbeciler” ve  “zırh” ifadesinin kapsama alanı bu sorunun cevabında gizli. 
  Ahmet Altan elbette “profesör kardeşi” gibi “darbe” konusunda bodoslama konuşmuyor, daha usturuplu. 
Kılıçdaroğlu’na “şartlar müsait olunca darbe kaçınılmaz olur” dedirtmek için şebelek sorular yönelten Can Dündar gibi de değil.
İçine Oktay Ekşi kaçmışçasına, Erdoğan’ı Menderes’in akıbetiyle tehdit eden Hasan Cemal gibi hiç değil.
Hepsinden daha kurnaz; ne de olsa kelimelere hükmetme yeteneği var.   
Emin Çölaşan olsaydı, “Darbeciler (….) iktidarın önünde zırh oldular...” yerine, “Yazıklar olsun, Türk ordusu hükümetin emrine girdi!” derdi. 
Çölaşan hiçbir zaman bunlar kadar sinsi, bunlar kadar kurnaz olmadı.
Bunlar öyle kurnaz insanlardır ki bir yandan darbelere karşı çıkarken bir yandan da “No pasaran” kamuflajıyla darbe yoluna taş döşeyenlere omuz verirler.
Bunlar öyle insanlardır ki sınıfsal imtiyazları tehlikeye girdiğinde darbenin yolunu gözlerler, darbe gerçekleştiğinde de yine ilkin bunlar karşı çıkarlar. 
Bunlar…  
Öldürdüğü adamın cenazesine çelenk gönderen mafya babaları gibidir kardeşlerim, bunları iyi tanıyın.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;