SİYASET

Ahmet Kekeç : Bu savaş dilini size kim öğretti?

Tarih
22 Aralık 2014
İzlenme
Kişi
Yazar
Ahmet Kekeç

22 Aralık 2014

Hidayet Karaca
, Hâkim karşısında ifade verirken tehdit ediyor: “Bir gün sizler burada, benim yerimde oturacaksınız...”

Bunu, gözaltı ve tutuklama kararına yönelik duygusal bir tepki mi saymalı?

Karaca, masum olduğunu düşünüyor...

Suçlanmasına neden olan konuları “suç” olarak görmüyor.

Biz de, “suçludur” yahut “suçsuzdur” diye ahkâm kesecek değiliz elbette. Meslektaşımızdır. O durumda olması bizleri hoşnut etmez. Ahmet Şık’ın, Nedim Şener’in, gazetecilik tarzını tehlikeli ve zararlı bulduğumuz Soner Yalçın’ın durumları da hoşnut etmemişti... (“Bizler” diye genelliyorum ama Hasan Cemal muhtereminin de dediği gibi, “Kimse kızmasın, kendimden söz ediyorum...”)

Evet, “Ergenekon soruşturması” sürecinde birçok şey hoşnut etmemişti beni ve rahatsızlıklarımı dilim döndüğünce yazdım...

Bu cümleden olarak, Karaca ve Dumanlı olayında da birtakım rahatsızlıklarım oluştu. Ve bazı şeylerden hoşlanmadım...

Fakat, Ekrem Dumanlı’nın “Yezitler” diye başlayan söylevinden de hoşlanmadım... 

Karaca’nın yüksek perdeden savurduğu tehditlerden de hoşlanmadım.

Bir kumpas soruşturmasını “basın özgürlüğüne darbe” diye lanse eden müntesiplerden ve sokağa dökülmeyi neredeyse ibadet sayan paralel nümayişçilerden de hoşlanmadım.

Müthiş bir özgüven içindeler...

Konuşurken, bir yerlerden “güvence” almış olmanın rahatlığını hissettiriyorlar. Ve alabildiğine hoyratlar...

Bunu genelleyebiliriz.

Neredeyse, camiayla irtibatlı herkeste var bu tavır...

Sürekli tehdit ediyorlar: “Bir gün siz de burada olacaksınız... Hırsızlıklarınızın hesabını soracağız... Bütün yandaşların, bütün havuzcuların fitil fitil burnundan getireceğiz... Uzun adamı kelepçeleyip Yüce Divan’a göndereceğiz... Bütün Pers ajanlarını deliğe tıkacağız... Hayrettin Karaman kurtulduğunu sanmasın; ona da birtakım iyilikler düşünüyoruz.”

Sadece tehdit etmiyorlar...

Beddua seansları düzenliyorlar, evlere “ateşler” salıyorlar, küfürlü mesajlar gönderiyorlar, yakışıksız (ve çok “rezil”) beyanlarda bulunuyorlar... Hatırlayalım: Bir Samanyolu TV sunucusu, sosyal medya üzerinden, burada tekrarlamaya haya edeceğimiz birtakım küfürler sıralamıştı... Cemaat bağlısı bir akademisyen de, “Kerhaneci Halife” diyerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a laf göndermişti. (Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Aralarında, “Ben o Hakan Fidan’ın...” diye başlayan küfürlü mesajlar bile var.)

Merakımı mucip olan, bu özgüvenin nerden kaynaklandığı...

Evet, nereden kaynaklanıyor?

Hangi güvence camiaya bu “savaş dili”ni benimsetti?

Bu rahatlığın esbabı nedir?

Mümtaz’er Türköne, 17 Aralık girişimini müteakip, “Adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek” diye, tehdit dozu yüksek bir yazı yazmıştı. Sonra da, bir televizyon programında, yüksek katlardan alınan (belki de kendisine dikte edilen) bir kararı dile getirmişti: “Bu hükümetin akıbeti Şubat ayının ortalarında belli olacak.”

Şubat ayının ortalarında, hükümetin akıbetini belirleyecek (“seçim” gibi) bir olay olmadığına göre, Mümtaz’er ne tür bir oldubittiden söz ediyordu? Heybeden çıkması beklenen “büyük turp” için belirlenmiş tarihin Şubat ayı olduğunu mu söylemeye çalışıyordu? Ayrıca, neden 30 Mart değil de, Şubat aynın ortaları?

Daha da önemli soru şu:

Her türlü sokak nümayişini tel’in eden ve İsrail’den söz ederken “otorite” nitelemesini kullanan camia, niçin kendi ülkesindeki otoriteye (yani meşru hükümete karşı) “ölümüne” bir savaş başlatıyor?

Bu savaşın motivasyonu nedir?

Star

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

Hiç yorum yapılmamış

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER

Copyright © 2024 Sesli Makale - Tüm Hakları Saklıdır.

Rta Yazılım

; ;